Ayasofya açılsın demek tezgâha gelmek mi?
Yıllarca aynı duygular etrafında birleştiğimiz ya da öyle sandığımız ve birlikte hareket ettiğimiz AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ı giderek tanımakta ve anlamakta güçlük çekiyorum. Sayın Erdoğan’ın özellikle son yıllardaki seçim kampanyalarında giderek tavrını ve dilini sertleştirdiğini görüyor, anlamakta güçlük çekiyorum.
Dil olarak ısrarlı bir şekilde toplumu ayrıştırmayı, kamplaştırmayı bu kamplaştırmada büyük olan tarafı MHP desteği ile kendi yanında tutmayı siyasi bir taktik haline getirmiş olması ve belki siyaseten kendisine zaman kazandırıyor olabilir ama ülkeyi uzun yıllar yaşadığımız sağ-sol ayrımının bir başka boyutta hayata geçiyor olması, eskiden olduğu gibi giderek insanların birbirlerini dinlemeyi reddetmeleri insanı tedirgin ediyor. İnsanların birbirlerine kulaklarını tıkamaları, yani ne söylediğini duymak istememeleri ister istemez ortaya sağırlar diyalogunu çıkarıyor. Böyle olunca siyaset sahnesinde doğrularla yanlışlarda birbirine karışıyor ve ister istemez insanları mensubiyet duygusu esir alıyor.
Sonuçta mensup oldukları gruptan ne söylenmişse o doğru kabul ediliyor, işin aslı araştırılmaya gerek duyulmuyor. Kısacası, siyaset sahnesinde toz duman bulutundan göz gözü görmüyor.
Siyasette üslup giderek sertleştikçe çoğu zaman söylenmek istenen ile söylenenlerde çelişkili hale gelebiliyor. Daha doğrusu, taraftarları canlı ve aynı çizgide tutmak önem kazanıyor. Bazen iş bu boyutu da aşıyor. Yıllardır aynı şeyleri söyleyip istediğimiz Sayın Erdoğan, “Ayasofya açılsın” diyen bir vatandaşa, “Önce Sultanahmet’i doldurun, Sultanahmet’i doldurmayacaksın, Ayasofya’yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgâh” karşılığını veriyor. Benzer sözleri sanal âlemde ilk duyduğumda bu işte bir yanlış olduğunu, Sayın Erdoğan’ın sözlerinin çarpıtılmış olabileceğini düşündüm. Çünkü Ayasofya’nın açılmasını yıllarca birlikte istedik. En azından ben böyle hatırlıyorum. Acaba ben bildim bileli Ayasofya’nın ibadete açılması özlemini dillendirenler hep bazı çevrelerin tezgâhına mı geldi? Eğer bugüne kadar Ayasofya’nın açılmasını isteyenler bir tezgâha gelmediler de, samimi duygularını dile getiriyorlardı ise şimdi birdenbire ortaya bir tezgâh mı çıktı?
Yüzlerce soruyu arka arkaya sıralamak mümkün. Ancak, özellikle vurgulamak isterim ki Sultanahmet’in doldurulması ile Ayasofya’nın açılması iki ayrı konu, ikisinin de anlamı farklı. Bu bakımdan önce Sultanahmet’i doldurun ondan sonra Ayasofya’nın açılması gündeme gelsin yaklaşımı farklı boyutları ile hep gündemde oldu. Söz gelimi bir bölgede yeni bir cami yapılması ile ilgili plan değişikliği belediye meclislerinde gündeme geldiğinde belli bir siyasi partiye mensup üyelerden bazıları camilerin hep boş olduğu, yeni cami yapılmasının gereksiz olduğunu savunurlardı. Böyle bir plan değişikliğinin yapıldığı belediye meclisi oturumunu ben yönettiğim için bir meclis üyesinin şikâyeti üzerine soruşturma geçirmiştim. Yeni bir cami yapılması o mahalle ya da bölgede namazını camide kılmak isteyenlere bir kolaylık sağlar. Buna karşılık camilerin ille de vakit namazlarında dolması şart değil. Doldurulsa elbette iyi olur. Buna kimsenin karşı çıkması söz konusu olamaz. Ancak, Ayasofya’nın fethin sembolü, Fatih’in emaneti olmak gibi bir özelliği de vardır. Olaya neresinden bakarsanız bakın Ayasofya’nın açılmasını Sultanahmet’in doldurulması şartına bağlanmasını yadırgıyorum. Bu yadırgamamın bir diğer sebebi de Ayasofya’nın açılması duyguların yıllardan beri paylaştığım Cumhurbaşkanı’nın söyledikleridir. Ne oldu da birdenbire ortaya tezgâh çıktı? Bunun topluma izah edilmesi gerekir.
Bugün üzerinde durmak istediğim ikinci konu da Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir televizyon kanalında canlı yayında Saadet Partisi’nin İstanbul’da bazı ilçeler hariç seçime girmediği sözleriydi, yer kalamadı. Ancak, kendisine yanlış bilgi mi verildi yoksa bu sözleri bilerek mi sarf etti merak ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.