Memleket mazbut velakin siyaset berbat
Bayram boyunca memleket çapında havaların iyi geçtiğini söylemek mümkün. Buna rağmen ülkemizin bir bölgesinde kar yağarken, bir başka köşesinde bahar güneşinde ısınanlar vardı. Hatta ben onları seyrederken titrerken denize girenlere bile şahit oldum. Hani bu memlekette aynı anda 4 mevsim yaşanır diye bir söz vardır. Gerçekten de çok güzel bir ülkemiz var ama bu ülkeyi yaşanmaz hale getirmek için bazıları ellerinden geleni yapıyorlar. Sanki bu ülke bir avuç düzen bozucuya teslim olmuş gibi. Bunlar topluma yön veriyorlar, çünkü arsızlıkları ile toplumu sindiriyorlar. Diyebiliriz ki ülkeyi kanun tanımazlar, bir başka ifade ile edepsizler teslim almışlar. Bu bakımdan bu tiplere devletin haddini bildirmesi gerekiyor ama bu bir türlü sağlanamıyor.
Bu arada siyasilerin büyük bir bölümü de ortamı germek, tansiyonu yükseltmekte yarar görüyorlar. Sürekli olarak siyasi tansiyonu yükseltiyorlar. Bir yandan Baykal, öbür yandan Başbakan Erdoğan ve bunlara şimdi de bahçeli katıldı. Sanırsınız ki ülke bazı siyasilerin ülke meselelerine çözüm sunmak gibi bir görevleri yok da işleri köy kabadayısı misali birbirlerine meydan okumak. Bu karşılıklı meydan okuyuşu, kabadayılık taslayışı siyaset yapmak olarak nitelendirmek mümkün mü bilemem ama bu iş ülkeyi geriyor. İnsanımız kendi haline bırakıldığında geçmişten gelen örf ve adetlerini uygulamak suretiyle her türlü iyi hasleti sergilemekte. Ne var ki buna yapılan her türlü devlet ya da bir takım densizlerin müdahalesi, var olan düzeni bozuyor, toplumu karmaşaya itiyor. Türkiye kesinlikle; Ankara, İstanbul gibi Büyükşehirlerdeki görüntüye uymuyor.
Söz gelimi halkımız kendi arasında sergilediği yardımlaşma ile yakın zamana kadar birbirini gözetir, elindekini birbiri ile paylaşırdı. Ancak, giderek bir takım resmi kuruluşlar kendilerini yardım cemiyeti gibi görmeye başlayınca yardıma ihtiyacı olan ile olmayan birbirine karışmaya başladı. Çünkü iş giderek siyasi rant aracına dönüştürüldü. Artık pek çok kişinin belediyelerden ya da doğrudan devletten yardım isterken kesinlikle yüzü kızarmıyor. Bunu kendisi için bir hak olarak görüyor. Buna karşılık belediyeler ve devlet de milyonlarca insana odun, kömür ve birtakım yardım maddeleri dağıtırken hiç mi hiç sıkılmıyor. Sanki devletin görevi bunca insanı yardıma muhtaç durumdan kurtarmak değil..
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ile belediyelerin dağıttığı yardımlara bakıldığında bu toplumun yarıya yakın kısmı yardıma muhtaç durumda. Gerçekten durum böyle mi?
Doğrusunu söylemek gerekirse bir memlekette toplumun büyük bölümü alan el durumuna gelmiş, ortada devletten başka veren el kalmamış ise bu bir tehlike işareti değil midir?
Böyle bir toplumun ayakta kalması mümkün olabilir mi?
Maksadım devlet yardımlarına bayrak açmak değil devlet eliyle yapılan yardımların bir düzene bağlanmasını gündeme getirmek. Özellikle de belediyelerin kendini yardım derneği gibi görmeleri ve takdim etmelerini doğru bulmuyorum. Bu bakımdan yardım işinin sivil yardım kuruluşlarına –vakıflar ve derneklere- bırakması gerektiğini düşünüyorum. Devlet yardımları ise yardım olarak değil, kanunlar çerçevesinde ya işsizlik aylığı ya da insanların zaruri ihtiyaçlarını karşılama şeklinde olmalıdır. Özellikle de belediyelerin ve hükumetlerin yaptıkları yardımlarla övünmelerini insani bulmuyorum. Böyle bir tavır asli görevlerini yapmayıp insanlara sefalete mahkum edenlerin o insanlara yapacakları birtakım yardımlarla gönüllerini almaya çalışmak olarak görüyorum.
Tekrar ediyorum devlet yardım kuruluşu değildir. Birtakım afetler karşısında bile devletin felaketzedelere hizmet götürmesinin de yardım olarak algılanmaması gerekir. Bu devletin görevidir. Yani yapması gerekendir. Yoksa bir lütuf kesinlikle değildir.
Demek istediğim o ki, çok güzel bir ülkemiz var. Her köşesi ayrı bir özelliğe ve güzelliğe sahip. Ne var ki kötü yönetimler, kayırmacılık ülkemizi yoklar ve yoksullar ülkesi haline getirdi. Bunda elbette siyaseti laf yarışı sanan siyasilerin büyük rolü var. Bu ülkenin gerçek güzelliklerinin görülebilmesi ve yaşanabilmesi için önce siyaset erbabının kendine gelmesi, karşılıklı meydan okumanın siyaset olmadığını fark etmesi ile mümkündür. Yoksa toplumu kim daha çok kandırırsa onun iktidar olacağı bir ülkede devlet kendisini daha uzun yıllar yardım kuruluşu gibi görmeye devam edecek, bu arada asli görevlerini hatırlamayacaktır bile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.