Mahallenin delisi!..
Anadolu'da her ilçenin bir delisi olurdu. Sanıyorum bu durum şimdi de geçerli. Belki şimdilerde bu tür rahatsızlığı olanlar belki hastanelere kapatıldığı için ortalıkta fazla görünmüyor olabilirler. Eskiden deliler toplumdan dışlanmaz, toplumun içinde ömürlerinin sonuna kadar hayatlarını sürdürürlerdi. Bunların sayısı bazen ikiye, üçe çıkabilirdi. Onlara tüm o küçük Anadolu şehirlerinde sahip çıkılır, bir o kadar da kendilerini akıllı sananların alayına muhatap olurlardı.
Bugün anlatacağım Deli Süleyman da Anadolu'nun küçük bir ilçesinde yaşamış ve bir gün yol üzerinde bir duvar kenarında ölüsünü bulmuşlar.
Yaşanmış bu olayı Mustafa Yılmaz kardeşimden dinledim. Laf nereden Deli Süleyman'a geldi tam hatırlayamıyorum. Ancak sık sık yaptığımız sohbetlerden birisini dün yine tekrarlarken, söz hayallerimize daha doğrusu gerçekleşmeyen hayallerimiz uğruna yırtınıp durmanın manasızlığını konuşurken Mustafa bu aktaracağım olayı anlattı.
Deli Süleyman da Anadolu'da binlercesi bulunan dışarıdan bakınca deli denilen ancak iç dünyaları çoğu zaman anlaşılamadan bu dünyadan göçüp gidenlerden birisi. İşte bu Deli Süleyman günlerden bir gün ilçenin merkez camisinin imamı yatsı namazının ardından ağır adımlarla evine doğru giderken uzaktan çok güzel sesli birinin Yasin Suresi'ni okuduğunu duyuyor. Etrafına bakınıyor kimseler yok. Açık olan kahvehaneye bakıyor. Orada da ocakçıdan başka kimse görünmüyor. Ses oradan da gelmiyor. Sesin geldiği yeri araştırırken, uzakta bir taşın üzerinde Deli Süleyman'ı görüyor. O tarafa doğru yönelince Yasin Suresi'ni Deli Süleyman'ın okuduğunu anlıyor. Uzaktan takip ediyor. Yanına gidip Süleyman'ı rahatsız etmek istemiyor.
Deli Süleyman Yasin Suresi'ni okuyup bitirdikten sonra sanki etrafında kendisini dinleyen birileri varmış gibi, "Ey insanlar şimdi size bu okuduklarımın mealini aktaracağım" diyerek başlıyor anlatmaya. Bu arada Deli Süleyman fırlatılan füzenin dimdik yukarıya gitmeyeceğini, eğer dik olarak gönderilmeye kalkışılırsa patlama olacağını, onun için eğimli bir seyir takip edeceğini anlatıyor. Süleyman'ı dinleyen imamın hayreti bir kat daha artıyor. Çünkü, o güne kadar Deli Süleyman'ın Kur'an okumasını bildiğinden kimsenin haberi yoktur. Halbuki Süleyman Yasin suresini ezbere okumuş ve bir de mealini aktarmaya başlamıştır.
Mustafa Yılmaz kardeşim "Deli Süleyman'ı tanırım. Bu olayı hoca efendiden bizzat dinlemesen inanmazdım" diyerek sözünü noktalarken "İnsan ömrü ister 80, ister 100 yıl olsun geçicidir. Kızgın saç üzerinde geçen 30 saniye 100 yıl gibi gelir, bir gönül dostuyla sohbette geçen 8 saat sanki 30 saniye mesabesindedir. Bu bakımdan ömrün ne kadar uzun oluşundan çok nasıl geçirildiği önemlidir" diyerek insanın kendisini gerçekleşmeyecek birtakım hayallere kaptırmasının anlamı olmadığına vurgu yapıyordu. Vurgu yapıyordu ama benim gerçekleşmeyen "Sevgi Çiftliği" hayalimi gerçekleştireceğine dair de bana söz veriyordu.
Aslında Müslüman için her şeyin bir ölçüsü var. Bu ölçüler dahilinde yaşanabildiği takdirde hayata ne bitmez bir hırsla sarılmaya ne de hayatı boş vermeye gerek kalmaz. Ancak, çoğu zaman ölçüleri ya unutarak ya da birtakım hırslarımızın esiri olarak ipin ucunu kaçırıveriyoruz. Hayatın sonunun ölümle noktalanacağını ve orada yaratıcımız ile başbaşa kalacağımızı unutuyoruz. Bir diğer ifade ile çoğu zaman sanki bu dünyaya kazık çakacağımızı sanıyoruz. Bu da ipleri koparmamamıza, dünyanın esiri haline gelmemize vesile oluyor. Belki de bu sebeple gerçek velilere deli deyip geçiyoruz. Sanki kendi deliliğimizi böylece gizlemeye çalışıyoruz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.