Dinler arası diyalog
Saygı karşılıklı olmalı
Diyalog ile saygı aynı şey değildir, aynı anlama gelmez. İki kavram birbirine karıştırılır ve aynı anlam verilirse ortaya çoğu zaman iki yüzlülük çıkabilir. Elbette günümüz dünyasında farklı etnik köken, farklı fikir ve inanç sahipleri birlikte yaşamak durumundayız. Ne var ki bir taktım telkinler ve fikir akımları giderek farklılıkları körüklemeye zemin hazırlamış, bunun sonucu çatışma ve terör eylemleri yaygınlık kazanmıştır. Bu çatışma ve sürtüşmeleri önlemek için de hoşgörü, diyalog ve saygı gibi kavramlar gündeme taşınmıştır. Özellikle de bu kavramlar farklı dinler arasında bir barış ortamı oluşturmaya yönelik gündeme taşınıyor. Söz gelimi bir Müslümanın Müslüman olmayanlara da saygı duyması telkinleri oldukça yaygındır. Hem de Müslüman olmayanlar Müslümanlara hiçbir saygı duymazken. Bunun için dinler arası diyalog toplantıları düzenlenir, bazı dinlerin temsilcileri bir araya gelirler. Bu temsilciler neye göre ve kimler tarafından seçilir o ayrı bir konudur.
Dinler arası diyalogun sağlanması için 1976 yılında Libya'da İslâm-Hıristiyan Konferansı adı altında bir toplantı tertiplenmişti. Bu toplantıya biz de gözlemci olarak davet edilmiştik. Hatta bu konferansın ardından Türk heyeti olarak Vatikan'a davet edilmiş, onların misafiri olmuştuk. Konuşmalar, karşılıklı ilişkiler çok güzeldi. Ne var ki, o toplantıdan gözle görülür elle tutulur bir sonuç çıkmadı. Konferansın ardından bazı yayınlar oldu ve bu yayınlar da raflarda kaldı.
Elbette farklı görüş ve inanç mensuplarının zaman zaman bir araya gelmesi, birbirlerini dinlemesi, varsa sorunlara ortak çözümler bulmaya çalışmaları çok önemlidir. Ancak, sorunları çözmek için bir araya gelindiği ilan edilmekle birlikte sonuçta karşılıklı güç gösterisine dönüşürse -ki genellikle böyle oluyor- sadece havanda su dövülmüş oluyor. Bunu söylerken diyalog arayışlarının hiçbir zaman sonuç vermeyeceğini savunuyor değilim. Ancak, olayı fazlaca da abartmamak gerekiyor.
Bu tür buluşmalar genellikle saygı zemini oluşturmaya dayanır. Ancak her saygının kendisine duyulmasını bekler. Söz gelimi dinler arası diyalog toplantısı söz konusu ise Müslümanlardan Müslüman olmayanlara da saygı istenir. Halbuki saygı tek taraflı olmaz eğer tek taraflı bir saygıdan söz ediliyorsa ortada ciddi bir yanlışlık, hatta istismar ve yönlendirme var demektir. Bir taraf kendisini üstün görüyor ve karşısındakini saygıya davet ediyor anlamına gelir. Saygının gerçek anlamda hayata geçirilebilmesi karşılıklı olduğu zaman gerçekleşir.
Günümüz dünyasında Hıristiyan alemi İslâm ülkelerine yönelik her alanda tam bir istila hareketi içindedir. Müslüman dünyasını istediği gibi yönetmek istemektedir. Kısacası yoğun bir kültürel ve askeri istilanın geçerli olduğu günümüzde birileri çıkıp Müslümanlardan Müslüman olmayanlara da saygı istiyorsa önce İslâm dünyasının bu Haçlı istilasından kurtarılması, bu istilanın önlenmesi gerekir.
Başını ABD'nin çektiği Avrupa ülkelerinin de desteğini almış Haçlı ittifakı ülkeleri işgal ediyor, milyonlarca Müslümanı bin bir bahane uydurarak katlederken Müslümanlardan Müslüman olmayanlara da saygı istenmesinin mantıki bir izahı olabilir mi?
Eğer Müslüman olmayanlar Müslümanların inancına saygı gösteriyor, onların varlığını kabul ediyor, inançlarını öğrenmeleri ve yaşamalarına imkan veriyorlarsa o zaman belki bu karşılıklı saygı konusu gündeme getirilebilir. Ancak, günümüz şartlarında böyle bir saygının istenmesi, beklenmesi İslâm dünyasını sürüleştirme gayretinden öte bir anlam ifade eder mi?
Kaldı ki bazı konularda saygı beklemek yanlış da olabilir. Çünkü, saygı duymak o inancı ve fikri benimsemekle kendi inanç ve fikrinden üstün görmekle mümkün olur. O zaman da kişinin saygı duyduğu fikir ve inancın çerçevesine girmesi gerekir. Bu bakımdan özelikle inançla ilgili konularda iki de bir insanları farklı inançlara saygı duymaya davet emek yerine tahammüle davet etmek, birlikte yaşamayı öğrenmeye çağırmak daha gerçekçi olur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.