İran’la iş yapmanın zamanını ABD mi belirliyor?
Başbakan Erdoğan'ın İran ziyareti ve ardından özellikle enerji alanında işbirliğini öngören anlaşmaların imzalanması ABD'yi rahatsız etmiş görünüyor.Yapılan açıklamalar bu rahatsızlığı açıkça gösteriyor. Bir ülke bir başka ülkenin komşuları ile ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini dikte ettirmeye çalışıyor, bunu kendinde hak olarak görüyorsa ilişkilerine müdahale edilen ülkenin bağımsızlığında bir sorun, bir sıkıntı var demektir. Bu tür bir davranış biçimi kovboy mantığına ve alışkanlığına uygun düşse de günümüz dünyasında geçerli olmaması gerekir.
Bu tür açıklamalar ve istekler aynı zamanda insanımız içinde onur kırıcı, rencide edicidir. Avrupa Birliği'nin Sudan Devlet Başkanı Beşir'in Türkiye'ye gelmesine karşı çıkması, gelişinin engellenmesini istemesi ile ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa ve Avrasya işlerinde sorumlu üst düzey yetkilisi Philip Gordon'un bir gazetecinin sorusunu cevaplandırırken, Türkiye'yi İran'la imzaladığı enerji işbirliği anlaşması konusunda uyarması, ABD'nin İran ile ekonomik alanda işbirliği yapmadığını belirterek, "Diğer ülkelerin de İran ile iş yapmanın zamanı olmadığını düşünüyoruz" demesi dikkat çekicidir. Belli ki dünya jandarmalığına soyunan ABD, dünya üzerindeki ülkelerin birbirleri ile ilişki kurup kurmamalarını, kuracaklarsa nasıl kuracaklarını belirlemede kendini yetkili görüyor.
Böyle bir tavrın diplomasideki karşılığı nedir bilemem ama halk dilinde karşılığı küstahlıktır, söz konusu ülkeler için onur kırıcıdır. Kaldı ki verilen tepki bu kadarla da kalmıyor tehdit boyutlarına ulaşıyor. Gordon'un şu sözlerini başka türlü nitelendirmek mümkün olabilir mi?:
"Diğer ülkeler İran'ın enerji sektörüne büyük yatırımlar yaptığı zaman yaptırım uygulanmasını gerektiren bir yasamız var ve bunların hiçbiri değişmedi"
Açıkça bizi dinlemezseniz size karşıda yaptırım uygularız diyor ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi.
ABD'nin İran ile işbirliği yapıyorsunuz diye yaptırım uygulayıp uygulayamayacağı, uygulayacaksa bunun şeklinin ne olacağı ayrı bir konu. Ancak bu noktada Erbakan Hoca'nın Başbakanlığı döneminde doğalgaz konusunda İran ile bir anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşmanın imza töreninde pek çok Türk gazeteci ile birlikte bizde vardık. Bu anlaşma aklımda kaldığı kadarıyla iki tarafın çıkarlarına cevap veren bir anlaşmaydı. Buna göre İran doğalgaz boru hattını Türkiye sınırına kadar kendi imkanlarıyla döşeyecek, Türkiye'de kendi sınırları içindeki boru hattını döşeyecek böylece iki tarafta dış sermayeye muhtaç olmadan meseleyi çözmüş olacaklardı. Fiyat olarak da o günkü şartlara göre oldukça uygundu, dünya piyasasının altındaydı. Türkiye İran'dan alacağı doğalgaz ile kuracağı tesislerde elektrik enerjisi de üretecekti. Alınacak gazın miktarı buna müsaitti. Ne var ki bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi Erbakan Hoca'nın iktidardan uzaklaşması ile oldukça geciktirildi. Hatta İran boru döşeme işini istenen sürede tamamladığı halde Türkiye'de bu hususta bir ağırdan alma görüldü. O günler ABD'nin bu anlaşmadan rahatsız olduğu gerek fısıltı gazetesinde gerek bazı medya organlarında ifade edilmişti. Bunun için gecikmenin söz konusu olduğu belirtiliyordu.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlusu Gordon'un tehdit anlamına gelebilen açıklaması ile birlikte düşünüldüğü takdirde görülen o ki, Türkiye kendi çıkarlarını korumakta ABD dayatması karşısında zorluk çekiyor.
Peki böylesine bir ikili ilişki olabilir mi? Bu tür dayatmalar stratejik ortaklık, dostluk gibi kavramlarla izah edilebilir mi?
Kısacası tüm gelişmeler açıkça gösteriyor ki Türkiye'nin ABD ve AB ile ilişkileri kesinlikle aleyhinedir. Aslında ABD ve AB'yi Batı olarak nitelendirecek olursak, sadece Türkiye'nin değil tüm İslam Dünyası'nın batı ile ilişkileri hep bu ülkelerin aleyhine oluyor. Batı, İslam Dünyası'nı sadece sömürülecek, çıkarlarına uygun davranacak bir ülkeler topluluğu olarak görüyor. Eğer arada bir Batılı sömürgecilere İslam Dünyası'ndan bir karşı ses yükselirse kendilerinde anında müdahale hakkı olduğunu düşünüyorlar. Kısacası Batı kendini güçlü gördüğü sürece gücü hak sebebi sayıyor. İslam Dünyası bu dayatmaya daha ne kadar dayanabilir bilemem ama, yeter artık demenin zamanı çoktan gelmiş bulunuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.