Kimsenin kimseye söyleyecek sözü yok!..
HSYK Başkanvekili Kadir Özbek'in, Pakistan hakim ve savcılarının tutumu ile ilgili hatırlatması üzerine medyada başlayan tartışma sürüyor. Öyle görünüyor ki bu tartışma daha epeyce sürecek. İktidarın gündeme taşıdığı anayasa değişikliği karşısında adeta bir siper oluşturan yüksek yargı ve HSY Başkanvekili'nin çağrısı üzerine ilk tepkiler benzer tavrı niçin 28 Şubat sürecinde göstermediği, 27 Nisan gece yarısı muhtırası karşısında niçin tepki koymadıkları oldu. Yani o zaman susanların bugün halkın oyları ile gelmiş siyasi kadroların anayasada değişiklik yapmalarına karşı çıkmalarının demokratik bir tavır olmadığı vurgulanmaya çalışıldı.
Bu tartışmalarda kimin haklı olduğu elbette kişiden kişiye farklılık arz eder. Aslında ortada demokratik bir mücadele var ise kimin halklığının tartışılmasına bile gerek yoktur ama ülkemizde artık bu çarpıklıklara alıştık.
Bu arada Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in bir televizyon kanalında söylediği , "27 Nisan gecesi yorganı çektiler" sözü gündeme geldi. Sayın Çiçek bu sözleriyle kimi ya da kimleri kastetti bilemiyorum ama bu memlekette kimsenin kimseye söyleyeceği fazla bir sözünün olduğunu sanmıyorum. Çünkü, darbeler karşısında sağı ve solu ile toplum sessiz kalmayı tercih etmiştir. Hatta darbe gecesine kadar sokaklarda vuruşan ya da vuruşturulan eylemciler darbe ile birlikte sokakları terk ettiler.
Bir başka husus ise 1982 darbe anayasası referandumda yüzde 92 kabul oyu aldı. Elbette evet oyu verenlerin hepsinin kendine göre bir gerekçesi vardı. Referandum sürecinde İstanbul'da idim ve oylamaya Topkapı'da katılmıştım. Hiç olmazsa anayasaya yüze 25-30 hayır çıkacağını, bunun da darbecilere bir ikaz anlamına geleceğini düşünüyordum. Olmadı. Yani insanımız binbir türlü gerekçe ile yorganı kafasına çekmeyi tercih etmişti.
Biraz gerilere giderek 27 Mayıs 1960 darbesinin bende çok acı hatıraları vardır. O zamanlar Tarım Bakanlığı'nda çalışıyordum hem de akşam lisesinde okuyordum. Darbenin olduğu gün öğle saatlerinde sokağa çıkma yasağı kalkmış işyerime gelmiştim. Sokaklarda darbecilere sevgi gösterileri vardı. Özellikle CHP tabanında bu ilgi çok daha fazlaydı. Caddelerden geçen asker ya da subaylar balkonlardan alkış yağmuruna tutuluyordu. Bu alkış tutanların içinde darbe öncesinin Tarım Bakanı Nedim Ökmen'e 'ağabey' diye hitap eden bir hanım da vardı. Güya erkek gibi kadın diye bilinir. Ne var ki caddeden yürüyüş halinde geçen Harp Okulu öğrencilerine karşı alkış tutan, sevgi gösterisinde bulananlardan biri de bu hanımdı. Hatta genel müdürlük balkonunda en çok bağıran oydu. Yani ağabey dediği kişiyi alıp içeri tıkanların yanında yer almıştı. Sebebi kesinlikle ideolojik değildi. Siyasi de değildi. Çünkü CHP'li olmadığını çok iyi biliyorum. Ne idi peki düne kadar ağabey dediği kimseye karşı tavır geliştirmişti? Sebep neydi? Bana göre korkuydu. Güç karşısında tavır alıştı.
Yine o yıllardan söz etmek istiyorum. Biliyorsunuz Başbakan Menderes'in uçağı İngiltere'de düşmüş Menderes kazadan sağ olarak kurtulmuştu. Türkiye'ye dönüşünde on binler yollara dökülmüş, hatta bir kişi Menderes sağ kurtuldu diye oğlunu kurban etme girişiminde bulunmuştu. Yani Menderes'i oğlundan fazla sevenlerin ya da öyle görünenlerin bulunduğu bir ülkeydi o yıllar. Ancak, darbeden sonra uzun süren yargılama safhasının arkasından idam kararı çıktığında, hatta idamların gerçekleştiği gün hiçbir tepki olmadı. Yani çocuğunu yoluna kurban etmek isteyenler kıllarını bile kıpırdatmadılar. Rahmetli Üstad Necip Fazıl'ın ifadesiyle, "Menderes'in idam edildiği gün İstanbul'da hırsızlar bile işe çıkmadı, tatil ilan ettiler".
Görünen o ki güç karşısında sinen bir toplumuz. Bu bakımdan darbeciler canları istediğinde ve bir de dış desteği temin ettiklerinde yönetime el koymuşlar, istedikleri gibi anayasalar yaptırmış ve halka da onaylamıştır. Çünkü zaten her darbenin iç destekleri daha darbe öncesinden bulunmuştur. Bunların başında da okumuş, entelektüel geçinenler ile yüksek bürokratlar yer almıştır. Halk genellikle darbe karşısında nötr kalmış, sadece terör belasından kurtulmak adına destek vermiştir. Böyle bir ülkede birilerinin kahramanlık yarışına girmesinin anlamı yoktur. Çünkü, kimsenin kimseye söyleyeceği sözü yoktur. Yıllardan beri kutsal devlet anlayışı ile büyümüş insanlardan direniş beklemeniz de doğru olmaz. Bu toplumda direniş kültürü gelişmemiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.