Küfür yarışının adı siyaset olamaz
Siyasette seviyenin çok düştüğünü bu köşede birkaç kez ifade etmeye çalıştım. Elbette bir seçim kampanyasında partiler milletin oyunu alabilmek için birtakım taktikler uygularlar. Ancak, bunun yolu sanıyorum kavga ve küfür olmamalı, bu millet birbirleri ile kavga eden siyasi liderlere itibar etmemeli, sandıkta onlara bunun hesabını sormalıdır. Denebilir ki milletten önce siyasiler kendilerine çeki düzen vermeli, seçim kampanyasının seviyesini böylesine düşürmemelidirler. Bu doğrudur ama maalesef AK Parti, CHP ve MHP liderleri seçim kampanyasını kavga ve karşılıklı hakaret yarışına döndürmüş durumdalar. Kavgayı kimin başlattığı, kimin daha çok hakaret ve küfür ettiği elbette herkesin bakış açısına göre değişebilir, tartışılabilir. Ancak, kanımca bunun pek fazla önemi yok. Çünkü, siyasi mücadelede seviyenin düşmesi bir yandan toplumda kutuplaşmayı körüklerken, öbür yandan liderler arasındaki zıtlaşma artıyor.
Peki bu durum neye yol açıyor, kimlerin işine yarıyor?
Hemen belirteyim ki TBMM'de temsil edilmekte olan üç parti arasındaki çatışma terör ateşine odun taşıyor. Eğer siyasi partiler terör konusunda ortak bir noktada buluşamaz, söz ve eylem birliği sergileyemezlerse bilinmelidir ki teröre şu ya da bu şekilde destek vermiş olurlar. Bu arada Ilgaz'daki terör saldırısının kime ya da hangi partiye yaradığının tartışılmasının da fazla bir anlamı yoktur. Bir takım imalarla terör eyleminin falan partiye yaradığını ileri sürmek daha çok terör olayını gözden gizler. Çünkü, tartışılması gereken terör eyleminin kime yaradığından çok toplumu hangi noktaya sürüklediğidir. Terör örgütü ile şu ya da bu biçimde iletişim halinde olanların bundan yarar umması söz konusu olabilir. Ancak terörü sona erdirmek gibi bir vazifesi olanların bir saldırı olayını oy hesabına dönüştürmesi sanıyorum seçim kampanyasına hakim olan kavga ve küfürden daha da tehlikelidir.
Bu noktada bir başka hususa temas etmek istiyorum. Partilerin aralarındaki kavga toplumda giderek bezginliğe ve ümitsizliğe yol açmakta, buna bağlı olarak estirilen terör havası da milleti öfkelendirmekte, isyan ettirmektedir. Böyle bir noktada sesini duyurma imkanına sahip olan partilerin millete sağlıklı bir program sunmaları gerekirken seviyesi giderek düşen bir üslupla laf yarışına girişmeleri bilinmelidir ki toplumu en az terör eylemleri kadar gerer.
Bu noktada yapılması gerekenin başında elbette milletimizin üç parti liderinin söyledikleri, daha doğrusu kavga arasında söylemeyi unuttuklarını araştırmak yerine sesleri kendilerine ulaştırılmayan partilerin ne dediğine kulak vermesi gerekiyor. Bu ülkeye geçmişte büyük hizmetler yapmış olan bir Milli Görüş partisi olan Saadet Partisi hemen her konuda görüşleri olan ve bu görüşlerini programa bağlamış bir partidir. Eğer ne söylediğine kulak verilirse bilinmelidir ki siyasete kavga ve hakaretten başka malzeme taşımayanların pabucunu milletimiz dama atacaktır. Ne var ki, seçim kampanyasında hem şartlar eşit değildir hem de medya yıllardan beri olduğu gibi Horoz Dövüşü oyununu sahnelemekte, milleti bu dövüş ile oyalamaktadır. Bu arada da milletin ayağının altındaki toprak kaymaktadır. İşte bunu düşündükçe geleceğe olan güvenim sarsılıyor, endişelerim artıyor.
Siyaset millete hizmet etmeye talip olmaksa bunun yolu kimin daha çok bağırdığı, kimin daha çok laf yetiştirdiği olmamalıdır. Bunun yolu ülke sorunlarına herkesin anlayabileceği çözümler sunmaktır. Ne var ki üç partinin seçim kampanyasını izlerken ortaya koydukları ciddi bir tekliflerinin olmadığını görmek ne hallere düştük diye düşünmeden edemiyor insan.
Konuşmalarda AK Parti, CHP ve MHP sözcüleri rakiplerine milletin seçimde tokadı vuracağını ileri sürüyor. İyi de bu yapı içinde hangisi tokat yerse yesin ne değişecek? Bunların bir birlerinden farkı var mı? Hangisi gelirse gelsin bu düzen böyle süreceğine, yine ezilenler ezilmeye devam edeceğine göre ne olacak?
İşte bu noktada asıl görev millete düşüyor. Çünkü, insanımız seçimlerde kendini yönetecekleri vereceği oyla belirleyecek. Ancak, toplumların kandırılması ve yönlendirilmesinin de zor olmadığını biliyoruz. Bir bakıma demokrasi halk iradesinin tecelli etmesi gibi takdim edilse de iletişim araç ve gereçleri ile toplum mühendislerinin arzusunun tecelli ettiği bir sistem olma özelliğini koruyor. Yani halkın aldanmamak hususunda çaba göstermesi gerekiyor. Çok bağırana değil, kendisi için neler söylendiğine bakması sistemi bazı hastalıklardan koruyabilir. Aksi halde bir demokrasi oyunu daha sahnelenmiş olmaktan öte gidilemez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.