Aday olabilir ama milletvekili olamaz!
Bu memlekete ve insanımıza sanki birileri huzuru çok görüyor. Öylesine hukuki ve siyasi bir yapı oluşturulmuş ki isteseniz de ülkeyi huzura kavuşturamıyorsunuz. Sanki, çatışmalar ve kamplaşmalar üzerine kurulmuş bir alana yerleştirilmiş binada yaşıyor gibiyiz. Binanın oturduğu zeminde yaşanan çatışmalar da binada sarsıntılara yol açıyor. O binada oturanlar ise her an diken üzerinde. Sanırsınız ki ülkemiz bir doğal afet yatağı üzerine kurulmuş. Halbuki hiç de öyle değil. Çok güzel bir ülkeye sahibiz. İnsanlarımızda kendi haline bırakıldığı sürece sevgi ile birbirini kucaklayabiliyor. Ancak, bir türlü insanımız kendi haline bırakılmıyor. Sürekli olarak toplumu bazı iç ve dış şer odakları farklı yerlere çekiştirip duruyor. Kısacası bu güzel ülke mutlu ve huzurlu insanlar ülkesi olabilecekken nedense genellikle huzursuz ve mutsuz insanlar ülkesi görüntüsü veriyor.
Her toplumsal sarsıntı ve çatışmanın da yasal bir zemine oturtulmuş olması ise darbecilerin bu ülkeye attığı bir kazık olarak nitelendirilebilir. Yeni anayasa istekleri de zaten bu sebepten dolayı sürekli ülke gündemindeki yerini koruyor. Hem yasaların uygulayıcılarını bir takım eleştirilerin hedefi olmaktan kurtarmak hem de ülkemizde huzuru sürekli kılabilmek için yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Ancak yaşadığımız seçim süreci münasebetiyle ortaya çıkan gelişmelere baktıkça bir yandan yeni bir anayasaya duyulan ihtiyacı çok net görürken, öbür yandan da bu ülkede yeni bir anayasanın yapılmasından bazı kesimlerin rahatsız olacağını ve bu kesimlerin yeni bir anayasa yapılmasını engellemek için ellerinden geleni yapacakları görülüyor. Yeni bir anayasa yapalım derken yeni çatışmalara göğüs germek zorunda kalacağız toplum olarak.
Bir takım tutuklu sanıkların seçimlerde adaylığının ortaya çıkması ile yaşanmaya başlayan gelişmeler şimdilerde BDP'li Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin Yüksek Seçim Kurulu tarafından düşürülmesi ile -başka gelişmelerde gündeme gelebilir- siyasi ortam bir anda yeniden gerildi. Geçen haftaki bir yazımda bir gelişme ihtimaline karşı "Millet iradesi ile yasal durum çatışırsa ne olacak?" diye sormuş kendimce bu soruya cevap bulmaya çalışmıştım. Daha o günden bugün yaşanacakların sıkıntısı içime çökmüştü. Benim görebildiğim bu durumu başkalarının, özellikle ülke yönetiminde bulunanların görememiş olmaları düşünülemez. Ne var ki işler kördüğüm olmadan sorunlara çözüm bulmak gibi bir alışkanlığımız henüz gelişmiş değil.
Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşmesi ve ardından bağımsızların Meclis'e girmemek gibi bir ihtimali tartışmaya açmalarının arkasından her kafadan bir ses çıkıyor, herkes kendine göre bir çözüm teklif ediyor. Genellikle de Başbakan Erdoğan'ın Meclis'e gidişinin önünün nasıl açıldığına dikkat çekiliyor. Halbuki o da normal işleyen bir sistem için geçerli değildi. Bir planın hayata geçirilmesine yasal kılıf bulma zorlamasıydı. Geçmişte Milli Görüş partilerinin kapatılabilmesi için önce var olan yasa maddesi iptal edilmiş arkasından ortaya çıkan duruma göre parti kapatılmıştı. Bunun pek çok örneği var. Ülkemizde normal işleyen bir sistem olmadığı için yaşıyoruz tüm bu çarpıklıkları.
Bu bakımdan tüm siyasi partilerin el birliği yaparak sistemi çarpıklıklarından temizleyerek normal işleyen bir hale getirmeleri gerekiyor. Herkesin kendine göre yorumladığı anayasal ve yasal bir sistemle artık ülke yönetilemiyor. Erken kalkanın darbe yaptığı ve kendine göre anayasa hazırlattığı bir ülke olmaktan kurtulmak durumundayız. Ve yine kurumlar arasındaki yetki alanlarının net bir şekilde belirlenmesi, kurumların aldığı kararların her kesimin içine sinmesi gerekiyor. Aksi halde toplum olarak huzur içinde birlikte yaşamak giderek imkansız hale gelir.
Artık millet iradesinin bir takım gerekçelerle devre dışı bırakılmasının önlenmesi gerekiyor. Her tedbir alınmasına rağmen millet iradesi ile yasalar çatıştığında gerekli düzenleme milletin vekilleri tarafından gecikilmeden yapılmalıdır. Hala darbe dönemlerinin anayasa ve yasa maddeleri varlığını koruyacak ve millet iradesi bu yasal düzen içinde rafa kaldırılabilecekse sistemin adını demokrasi olarak belirleme gibi bir yanlış sürüp gitmemelidir. Şahsen Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşürülmesini millet iradesi ile yasal durumun çatışması olarak düşünüyorum. Ancak bunun için YSK'nın suçlanmasını da doğru bulmuyorum. Belki YSK'nın işin başında aday olabilir kararı verip de seçimin ardından seçilemez kararı almış olduğu için sorgulanabilir. Çünkü, aday olabilmek seçilmek için ilk adımdır. Hakimler var olan yasalar içinde hareket etmek durumundadırlar. Soruna çözüm bulmak durumunda olanlar halkın seçtikleridir. Olay içinden çıkılmaz hale gelmeden harekete geçmek gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.