Hedef aynı yollar farklı
Terör örgütünün saldırılarını artırmasının ardından toplumda ister istemez "Bu iş bir an evvel bitirilsin" isteği hakim olmaya başladı. Aslında bugüne kadar bitirilememiş olması ayrı bir tartışma ve öfke sebebiydi. Terörist saldırıların artması ister istemez karşı müdahaleyi gündeme getirdi. Herhalde devlet tüm bu saldırılara rağmen seyirci kalamazdı. Bu karşı müdahaleden nasıl bir sonuç çıkar, sonuç olarak terör örgütünün kökü kazınır ve terör sona erer mi? Bu soruya net bir cevap vermek mümkün değil. Kaldı ki benzer karşı müdahaleler çok denendi ama sonuç alınamadı. Elbette şimdiye kadar sonuç alınamaması bundan sonra da alınamayacağı anlamına gelmez. Geçmişin deneyimlerinden ders alınıp neden başarısız olunduğu tespit edilerek aynı hatalara düşülmediği takdirde sonuç alınması mümkündür.
Terör örgütüne karşı son başlatılan operasyonlara şiddetle karşı çıkan bir grup oluştu medyada. Bu gruptan yükselen feryadı elbette peşin olarak kötü niyetli olarak nitelendirmek ve karşı çıkmak doğru olmaz. Bu kesim meseleye genellikle demokratik haklar açısından bakıyor ve bu haklar yeni bir anayasa ile teminat altında alındığı takdirde terörün sona ereceğine inanıyor. Peki gerçek böyle mi? Terör örgütünün hedefi bir takım hakların elde edilmesi mi?
Bu soruya evet demek sanıldığı kadar kolay değil. Bir defa terör örgütünün arkasındaki güçlerin ne istediğini doğru tespit ekmek gerekir. Yani eğer terör örgütü tüm dış etkilerden bağımsız ve olarak demokratik hakların elde edilmesinde terörü bir metod olarak kullanıyorsa istenen hakların sınırı nerede başlayıp nerde bitiyor? Bunun açıkça ortaya konulması gerekiyor. Bu sınır bugüne kadar net bir şekilde açıklanmış değil. Başlangıçta dile getirilen bazı taleplerin hayata geçirilmesinin ardından yeni talepler gündeme gelmeye başladı. Olay özerklik ve federasyon talebine geldi dayandı. Peki istekler burada bitecek mi? Yıllar önce Kuzey Irak'ta Saddam yönetimi özerk bir bölge oluşturmuş, bu bölge kendi Meclisini bile oluşturmuştu. Merkezi hükemette bölgeyi temsilen bakanları vardı. Türk gazeteciler olarak 1978 seçimlerini izlemek için Irak'a gittiğimizde Saddam yönetimi seçimleri Erbil'de izleme isteğimizi geri çevirerek Süleymaniye'de izleyebileceğimizi söylemiş ve bizi oraya götürmüşlerdi. Özerk bölgeye geçerken yanımızda Irak yönetiminin görevli elamanları bulunmasına rağmen kontrolden geçmiş yerel yönetimin izni alındıktan sonra seçimleri Süleymaniye'de izleme imkanı bulmuştuk. Hemen belirteyim ki özerk Kürt bölgesi sadece dışa karşı Irak'ın bir paçasıydı ama içeride her şeyiyle bağımsızdı. Diliyle, eğitimiyle, radyosu, televizyonu, okulu ve gazeteleri ile bağımsızdı.
Sonra bu yapı dağıldı. Bu dağılışta elbette sadece Kürt liderler hatalı değildi. Ama, istekler bitmemiş, bağımsız devlet istekleri bazen alçak bazen de yüksek sesle dillendirilir olunca çatışma gündeme geldi ve bilinen katliam ve göç olayı yaşandı.
Hemen belirteyim ki ne olursa olsun, ne kadar kan akarsa aksın bu olay son bulsun diyenlerden değilim. Kürd'ün kanı akmasından zevk alacak bir manyak değilim ama Türk kanı akmasına da tepki duyuyor, öfkeleniyor ve artık bu işe bir son verilmesi gerektiğini istiyorum. Elbette terör örgütünün isteği demokratik hakların elde edilmesinden ibaretse bunun yeni bir anayasa ile bir an evvel sağlanmasına destek veririm. Ancak, terör olaylarının seçimlerden sonra yeniden tırmanmaya başlaması, terör örgütünün yeni bir anayasa yapılmasından rahatsız olduğu izlenimi veriyor. Yani yeni hakların verilmesi onların varlık sebebi sona ereceği için varlıklarını sürdürmek adına terörü tırmandırıyorlar. Böylece yeni anayasa yapılmasını engellemeye çalışıyorlar. En azından buradan bakınca bana öyle görünüyor. Çünkü, insanların bakış açısına göre görüntü değişebilir.
Terör örgütüne karşı hava ve karadan harekete geçilmesine destek verenleri medyada bir takım kalem sahiplerinin şiddetle eleştirmesini anlamakta zorluk çekiyorum. Elbette iki taraftan da kan dökülmesin, barış içinde birlikte yaşansın. Yüzyıllardan beri yaşandığı gibi. Bu arada temel insan hakları sağlansın. Ama buna rağmen terör örgütü iç ve dış bir takım destekçilerinin yönlendirmesi ile meydan okumayı sürdürüyor, atılacak adımları engellemeye çalışıyorsa bu noktada bir takım suçlamalar yerine önerilerin ortaya konulması gerekiyor. Ama öneri denen şeylerden yıllardan beri tekrarlanan ve bu istikamette bazı adımlar atılmış, yenilerinin atılma hazırlığı gündeme gelmiş olmasına rağmen terör örgütü saldırılarını sürdürüyorsa bu insancıl kalemlerin yeniden düşünmeleri gerekmez mi? Unutulmamalıdır ki bu ülkede ille de kan dökülsün, ne kadar olursa olsun insanlar öldürülsün ama terör dursun diyen olduğunu sanmıyorum. Ama çoğu zaman barışa giden yolun masa başından geçmediği de tarihi bir hakikattir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.