Silahsız örgüt ile anayasal düzeni yıkmak !..
Darbe dönemlerinde mahkemelerin var olması, insanların bu mahkemelerde yargılanması genellikle gücü ellerinde bulunduranların isteği doğrultusunda kararlara zemin hazırlamıştır. Elbette tüm yargılamalar buna göre yapılmıştır demek, bu mahkemelerde görev alan tüm mahkemelerin emir komuta zinciri içinde karar verdiğini söylemek doğru olmaz. Ancak, estirilen havadan etkilenmediklerini söylemek de yanlış olur. Bu bakımdan adalet isteyen herkesin darbelere ve darbecilere karşı çıkması gerekiyor.Yıllardan beri bunun için darbelere karşı çıktık.
Bu noktada iki darbe döneminde yaşanan iki yargılamadan örnek vermek istiyorum. İlki 12 Eylül 1980 darbesinin arkasından içinde bizimde bulunduğumuz 102 kişinin yargılandığı Akıncılar davasıdır. Bu dava mevcut anayasal düzeni yıkarak yerine İslam esaslarına dayalı devlet kurmak için silahlı örgüt oluşturmak iddiası ile açılmıştı. Ancak haklarında dava açılmış kişilerin ne evlerinde ne iş yerlerinde bir tek silah bulunmamış, yani silahlı örgütten söz edecek bir delil mevcut olmamasına rağmen iddianame bu yönde hazırlanmış ve buna göre muhakeme başlamıştı. Bu mahkeme uzun yıllar devam etti. Sanıkların bir kısmı daha işin başından itibaren tutuklu yargılandı, bir kısmı ise daha sonra laikliğe aykırı hareketten mahkum edilerek cezaevlerine konulmuştu.
Bir diğer dava ise 28 Şubat sürecinin şartları içinde İBDA-C davası olarak bilinen Salih Mirzabeyoğlu (İzzet Erdiş) ve arkadaşlarının yargılandığı ve Salih Mirzabeyoğlu'nun idama mahkum edildiği davadır. Bu dava 12 Eylül 1980 darbesinin arkasından yapılan yargılamadan çok daha dayanaksız açılmış ve mahkumiyetle sonuçlanmıştır. Hakimlerde hata yapabilir ama bir insan hakkında idam cezası verilirken sanıyorum çok daha dikkatli olmak gerekir.
Derdim bu yazıda mahkemelerin doğru ya da yanlış karar vermiş olmaları değil. Mahkemelerin bir takım tesirlerin altında kalarak karar vermesidir. Çünkü, bir hukukçunun ifadesine göre eğer bu darbe dönemlerinde hakimlerin önüne iki dosya getirilir birinde ceza belli diğerinde ise hakimlere inisiyatif bırakılıyorsa böyle bir yargılamadan adil bir sonuç çıkmasını beklemek mümkün olabilir mi?
Hangi dönemde ve kime karşı olursa olsun ben insanım diyenlerin adaletten yana olması gerekir. Çünkü adalet herkese lazımdır. Bugün haksızlıklara alkış tutanların yarın haksızlığa uğramaları halinde yanlarında kimseyi bulamamalarının yadırganacak bir yanı olmaz. Sanıyorum toplum olarak esas sorunumuzda burada ortaya çıkıyor. Herkes adaleti, demokrasi ve özgürlükleri sadece kendisi için istiyor. Başkalaştırdıklarının zulme uğraması onları ilgilendirmiyor.Bu ise zalimlerin işini kolaylaştırıyor. Çünkü zalimler her dönemde kendilerine yandaş bulabiliyorlar.
Ergenekon Davaları sebebiyle medyanın ve toplumun bir bölümü güya adaletin tecellisi için yiğitçe mücadele veriyor(!). Ne var ki bu kesimler geçmişte adaletsizliklere bırakın karşı çıkmayı, alkış tutuyorlardı. Yani bir tarafının yüreği yanarken bunların yüreğine soğuk sular serpiliyordu.
Bu sebeple şu günlerde İBDA-C davasının yeniden ele alınması gerektiğini ve özellikle mevcut anayasal düzeni yıkmak için silahlı örgüt kurduğu ileri sürülen Salih Mirzabeyoğlu'nun evinde ve işyerinde -İşyeri yoktu. O sadece kendisini okumaya ve yazamaya adamış birisiydi- hangi silahların bulunduğunu, silahsız silahlı örgütün nasıl kurulabileceğini birilerinin topluma açıklaması gerekiyor. Aksi halde yıllardan beri unutturulmaya terk edilmiş, hiçbir zaman hayırla anılmayacak bir yargılamanın mahkumu olan Salih içerde yatmaya devam ettiği sürece birilerinin haktan hukuktan bahsetmesinin samimiyetle bağdaşır bir yanı olamaz sanıyorum.
Kısacası Salih'e yapılmış haksızlık son bulmadığı, ilgililer son bulması için adım atmadığı/atamadığı sürece bu ülkede bir kesimin yargıya güven duyması mümkün olmaz.
Bu konuya ileride tekrar devam edeceğimi belirtirken, Akit'in genç yargı muhabiri kardeşim Murat Alan'a yardımlarından dolayı teşekkür ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.