Yabancılaştırmaya açılan kapı Özelleştirme
Özelleştirme adı altında küreselleşmeye hizmet edildiğini söylediğimizde buna bazı çevrelerden tepkiler geliyor. Günümüz şartlarında özelleştirmenin, bunun yanında yabancılara bir takım tesislerin, ev ve arsa satışlarının gereklilik olduğu ileri sürülüyor. Hatta bizim çeşitli ülkelerde gayrimenkul edinmemiz, ticaret yapmamız mümkün ise bizim de yabancılara aynı şartları sağlamamız gerektiği şeklindeki değerlendirmelere itirazda pek mümkün görünmüyor. Bazıları bir adım daha atıp,"Yabancılara evler ve arsalar satıyorsak sırtlarına vurup ülkelerine mi götürüyorlar? Parasını verip alıyorlar, aldıkları ülkemizde kalıyor" şeklinde özelleştirmeyi, bununda ötesinde özelleştirme adı altında pek çok tesisin yabancılara satılmasını destekliyorlar. Kısacası küreselleşme ve globalleşmenin gerçek anlamı bilinmeden bizim gibi ülkelerin imkanları küresel sermayenin hizmetine veriliyor.
Yanlış uygulamalar sonucu yabancı sermayeye duyulan ihtiyaç da buna eklenince sırf ülkeye döviz girsin diye yabancılara satışlar teşvik ediliyor. Bu arada bazı iş adamları yabancıya ev satmanın Avrupa'ya mal satmaktan daha kolay ve kazançlı olduğunu, yabancılara konut satmanın büyük katma değer sağladığını ileri sürüyorlar. Tüm bunlar doğru olabilir. O zaman Abdülhamid Han'a gelen Siyonist Yahudilerin o gün devletin tüm borçlarını ödemek karşılığında kendilerine Filistin'de toprak satılması teklifine Abdülhamit Han'ın verdiği cevap manasız mı oluyor? Bu olayı herkes bilmekle birlikte bir kez daha hatırlatmak istedim. Büyük uğraşlardan sonra Abdülhamid Handan randevu almayı başarıp huzuruna çıkan bir grup Siyonist Yahudi kendilerine Filistin'de bir miktar toprak satılmasını buna karşılık istenen miktarda parayı hemen ödemeye hazır olduklarını söylerler. Bu teklif karşısında Abdülhamid Han "O toprakların kendisine ait olmadığını vatan toprakları olduğunu,insanımız kanlarını dökerek oraları vatan haline getirmiştir. Kanla alınan vatan toprakları para ile satılamaz" karşılığını veriyor.
Alacağı para ile devleti borçlardan kurtarmayı düşünmüyor. Bugünkü anlayışa bakarak Abdülhamid Han'ın davranışını yanlış olarak mı nitelendireceğiz?
Geçmişten bir başka örnek olarak Fatih Sultan Mehmet'e atfedilen bir olayı(1) aktarmak istiyorum. Olay şöyle gelişiyor:
Fatih İstanbul'u alıp Ayasofya'nın önüne geldiğinde derinden derine bir inilti işitir. Sesin geldiği tarafa bir adam gönderir. Perişan halde bir keşiş getirirler. Keşişe, niçin hapsedildiğini sorar. Keşiş muhasara hazırlıkları sırasında Konstantin'in kendisini çağırarak İstanbul'u Türklerin alıp alamayacağını bildirmek için remil atmasını istediğini, Keşiş, İstanbul'un Türklerin eline geçeceğini söyleyince Konstantin'in kendisini zindana attırdığını söyler.
Bunun üzerine Fatih İstanbul'un kendi elinden çıkıp çıkmayacağını sorar, doğruyu söylerse mükafatlandırılacağını söyler. Keşiş remil açarak çıkan sonucu şu şekilde aktarır:
"İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak. Ancak öyle bir zaman gelecek ki elinizdeki emlak ve arazi azalacak. Bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak"
Fatih bundan müteessir olarak ellerini kaldırarak "İstanbul'da edinilen yerleri ecnebilere satanlar Allah'ın gazabına uğrasınlar" diye beddua eder. Fatih'in Ayasofya Cami ile ilgili de bir vakfiyesi vardır ve bu vakfiyeye aykırı olarak yıllardan beri Ayasofya müze olarak kullanılmaktadır. Kısacası atalarımızın hassasiyetini giderek kaybetmiş görünüyoruz. Beyinler bir takım emperyalist güçler tarafından piyasaya sürülen kavramlarla yıkanmakta, yanlışlar doğru gibi takdim edilmekte ve kabul görmektedir. Halbuki küreselleşme ve globalleşme sadece kükresel sermayenin yer yüzünde serbestçe hareketini ve hakimiyetini sağlamaya yönelik kavramlardır. Bu bakımdan bugün gelinen noktada geçmişi unutarak hareket etmek bizleri bir gün kendi vatanımızda sığıntı konumuna düşürebilir. Dileriz böyle bir durumu yaşamayız.
(1)Hayata Yön Veren Hikayeler -Cengiz Erşahin -Tutku Yayınları
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.