Kendi adımıza mı konuşuyoruz?
Son günlerin iki önemli olayı birbirinin gölgesinde kaldı. Bunlardan ilki Başbakan Erdoğan’ın Moskova ve Tiflis, diğeri ise İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın İstanbul ziyaretiydi. Elbette bu ziyaretlerin önemi gündemleriyle ilgiliydi. Başbakan Erdoğan Moskova ve Tiflis’e Kafkas İttifakı öneriyor ve bu önerinin iki tarafça da desteklendiği medyaya yansıyordu. Ancak, daha birkaç gün önce Gürcistan Devlet Başkanı’nın Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan çekilme kararını açıklamasının ardından böyle bir ittifakın içinde yer alması mümkün olabilir mi, olacaksa bunun şartları nedir? öte yandan Gürcistan’ın ABD ile yakın işbirliği içinde olduğu bu sebeple de Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan çekilmek için uzunca bir süreden beri bahane aradığı da biliniyor. Bu arada Gürcistan’ın NATO’ya üye olmak istediği bu isteğinin ABD tarafından sıcak karşılandığı da biliniyor. NATO’ya girmiş ve Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan çekilmiş bir Gürcistan ile Rusya’nın Kafkas İttifakı adı altında yeni bir oluşumun içinde yer alması mümkün olabilir mi?
Bu sorunun cevabını araştırırken “Kafkas İttifakı Projesinin esas sahibi kimdir? Türkiye mi yoksa Kafkaslarda etkili olmak için uğraşan ABD’nin mi? Bu Kafkas İttifakı sadece Kafkaslarda barışı sağlamayı mı öngörüyor yoksa Bağımsız Devletler Topluluğuna karşı yeni bir oluşum olarak mı düşünülüyor?” sorularının da cevabının bulunması gerekiyor
Akla gelen bir başka soru ise Azerbaycan, Türkiye ve Ermenistan’ın aynı ittifak içinde yan yana gelmesinin şartları ne olacaktır? Söz gelimi Ermenistan işgal ettiği Karabağ’dan çekilecek midir? Eğer çekilmeyecekse mevcut şartlar altında bu iki ülkeyi yan yana getirmenin kime ne yararı olacaktır? Bu arada Ermenistan Türkiye’ye yönelik iddialarından vazgeçeceğini mi açıklamıştır da Türkiye ile Ermenistan Kafkas İttifakı içinde yer alabileceklerdir?
Kafkaslarda barışı sağlamak iddiasıyla ortaya atılan Kafkas İttifakı ile ilgili olarak daha pekçok soru sıralamak mümkün. Bu soruları sanıyorum Başbakan Erdoğan da düşünmüştür. Bu sorulara açık ve samimi cevaplar verilemediği sürece yapılan iş nafile turlardan öte geçemez.
öte yandan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın ziyareti de karambole gitti gibi görünüyor. Halbuki İran ile ilişkiler ve imzalanacak yeni anlaşmalar iki ülke açısından çok büyük önem taşıyordu. çünkü, Türkiye ile İran aralarında yüzyıllardan beri ciddi bir sorun yaşanmayan iki komşu ülkedir. Her iki ülkede birbirinin dostluğuna muhtaçtır. Bunun da ötesinde iki ülkenin dostluğu ikisinin de yararınadır. Tüm bunlar bilinen gerçekler olmakla birlikte ne var ki, zaman zaman iki ülke kendi iradeleri doğrultusunda ilişkilerini belirliyemiyor, ilişkilerini çıkarları doğrultusunda geliştiremiyorlar. Bölge üzerinde hesabı olan özellikle ABD ikide bir Türkiye ve İran ilişkilerine burnunu sokuyor, ilişkileri bozmak hatta iki ülkeyi aralarında hiçbir problem yokken karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Meseleye bu açıdan bakıldığında Ahmedinecad’ın ziyareti sırasında iki ülkenin imzalamak istedikleri anlaşmalardan acaba engellenen oldu mu sorusu akla geliyor. Bu düşüncemizi dünkü bir gazeteye yansıyan şu haber daha da pekiştirdi:
“Ahmedinecad’la imzalanması beklenen 600 milyon dolarlık doğalgaz anlaşması ise bir başka bahara kaldı. Financial Times dün ‘ABD Türkiye’den İran’la yeni bir anlaşma imzalamamasını istedi. Washington’a göre İran’la iş yapılacak zaman değil’ diye azmıştı.”
Aslında ABD’nin Türkiye’den zaman zaman bir takım isteklerde bulunması hatta, bu isteklerine karşı direnildiğinde kendince bazı yaptırımlar uyguladığı bilinmeyen bir husus değil. Bir de İran söz konusu olunca ABD’nin bu ülkeyi Türkiye ile köşeye sıkıştırmak ve bu yolla İran’ı zorlamak istediği de bulunuyor. ABD’nin İran konusunda Türkiye’den beklentilerinin de bunlarla da sınırlı olmadığı, İran’a vurmak istediğinde bu hususta Türkiye’yi kullanmak istediği de biliniyor.
Bütün bunlardan sonra söylemek istediğim husus şudur; Türkiye güçlü bir ülke olarak bölge ve dünya barışına hizmet adına bir takım projeler üretiyor ve bunu da çevre ülkelere sunuyorsa bundan mutluluk duyulur. Amma velakin teklif kendisine aitmiş gibi davranırken teklifin arkasında sömürgeci ABD ya da bir başka ülke gizleniyorsa işte o zaman yapılan işin ülkemize hiçbir yararı olmaz.
Ve yine İran ile imzalanması beklenen yeni doğalgaz anlaşması ABD’nin isteği ile ertelenmek zorunda kalınmışsa ABD’yi dost ve müttefik olarak nitelendirmek doğru olmaz. Hele bir de stratejik müttefik gibi bir sıfat eklemek Türk halkını kandırmaktan öte bir anlam ifade etmez.
Güçlü ve lider bir Türkiye bir takım telkinlerle menfaatine olan bir anlaşmayı imzalamamazlık edemez. Böyle bir Türkiye’ye hiçbir ülke şunu yap bunu yapma diyemez. Diyorsa bir takım tekliflerle bir yerlere gidiyorsak bunu kendi adımıza yapmıyoruz demektir.
Elbette hiçbir ülke her istediğini her zaman yapamaz. Şartlar bazen ülkeleri geri adım atmaya zorlayabilir. Buna bir itirazım yok. Ancak Türkiye’nin doğalgaz konusunda bir ülkeye bağımlı olmaktan kurtulması mecburiyeti varsa ve bunun yolu bugün için İran’la yeni bir doğalgaz anlaşması yapmaksa ülkemizi bundan hiçbir telkin vazgeçirememelidir. Geçiriyorsa geleceğimizi aydınlık olarak nitelendirmek mümkün olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.