Siyaset, tarih ve biz
Siyaset sorumluluk isteyen bir şey. Siyasetçi, attığı her adıma, söylediği her söze dikkat etmekle mükellef.
Zira hiçbir söz boşlukta kalmıyor, az veya çok bir muhatap kitlesi bulabiliyor. Böyle olunca da söylenen söz yerinde kalmıyor, dalga dalga yayılıyor. Belli sonuçlara sebep oluyor.
Siyasetçisi düzgün olan toplumlarda kavga istisnadır. Çünkü siyaset bir şarz görevi yapmaz, toplumu deşarz eder, barıştırır, öfkelerini, heyecanlarını sağar, topluma barış getirir.
Bu bakımdan sorumlu hareket etmek siyasetçilerin en önemli vazifesidir. Daimi bir dikkat, daimi bir uyanıklık gerekir. Gaflet, siyaseti kemiren zaaflardan biridir. Bir şuur ve bilinç uyuması olarak nitelendirebileceğimiz bu durum, sözü bilinçsiz sallanan bir bıçak haline getirebilir.
Etrafımızda etnik ve mezhep temelli olaylar cereyan ediyor.
Bugün bir Irak, bir Suriye var mıdır, doğrusu şüpheli.
Kabileciliğin, mezhepçiliğin, etnik ayrımcılığın olduğu yerde millet yoktur.
Millet bütün bunları aşan ve bunların üstünde bir değerler buluşmasını ifade eder.
Mezhebin,aşiretin,etnik kökenin üstünde değerlere sahip olmayanlar böyle bir birlikteliği gerçekleştiremezler. Toplum ortak değerler etrafında buluşan bir aygıttır. Farklılıkların yarıştığı, çatıştığı, boğuştuğu yerde birlik olmaz. Siyasete düşen ödevlerden biri de ortak buluşma noktaları ihdas etmek, toplumsal kategoriler arasındaki mesafeyi azaltmaktır. Farklılıkların siyaseti, ayrıştırmanın siyasetidir.
Bunun neye mal olduğunu Suriye, Irak hatta Libya örnekleri bize gösterdi. Toplumu bütünleştirmek, kucaklaştırmak için aynı dine aynı millete sahip olduğumuzu göstererek bu seferberliği başlatmalıyız. Bu söylem değil eylem düzeyinde olursa bir anlam ifade eder. Çünkü kardeşlik sözle değil eylemle olur.
Tarih milletlerin hafızasıdır. Tarihle irtibatını kaybetmiş toplumlar rüzgarın önündeki kuru yaprak gibi savrulup giderler. Bugün yaşadıklarımızı doğru anlamlandırabilmemiz ancak doğru bir tarih şuuruna malik olmamıza bağlıdır. Tarih bugün yaşadıklarımıza ne diyor sorusu aslında birçok çözümü de içinde barındırır. Zengin bir tarihi mirasa sahibiz. Ama bundan ne kadar yararlandığımız tartışmalıdır.
Balkan faciasını, Sırp, Yunan, Bulgar isyanlarını, Şerif Hüseyin’i hakkıyla bilseydik, bugün karşılaştığımız toplumsal olaylar karşısında bu kadar bocalamazdık.
Bilmemek bir eksikliktir ama daha kötüsü bilmediğini bilmemektir. Bizim problemimiz her şeyi bildiğimizi varsaymaktır.
Bu da tarihi mirasımızı yer altında kalmış bir hazineden öteye geçirmiyor. Ecdadın tecrübelerinden hiç faydalanamıyoruz.
Ciddi bir tarih okuması bizi içine düştüğümüz terör ve ayrımcılık sarmalından yara almadan kurtarabilir.
Biz ne İspanya, ne İngiltere, ne Kanada’yız. Biz Türk milletiyiz. Eşya ve hadiselere getireceğimiz yorum ve çözümler de farklı olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.