Ridaniye, Yavuz ve Erdoğan
Tarih okuyanın aklı çoğalır. ‘Doğru tarih’ okuyanın ve tarihi ‘doğru okuyan’ın aklı hem çoğalır hem de istikamet kazanır…
Bundan 498 sene önce, tam da bugün, 22 Ocak’ta cereyan eden Ridaniye Savaşı’nı ve Yavuz’un askerî, siyasî dehasını ve maneviyatını anlamadan bugünkü Mısır’ı ve Türkiye’nin Mısır’a olan alâkasının derinliğini anlamak mümkün değil.
Gelin o zaman Mısır’ın alınıp Hilâfet’in Osmanlı’ya geçmesine vesile olan Ridaniye Zaferi’nin hikâyesini İsmail Hakkı Uzunçarşılı’dan kısaca okuyalım:
“Osmanlı kuvvetleri Gazze’den sonra Ariş, Hanyunus, Salihiye, Bilbis yoluyla Ridaniye’ye geldiler. Tomanbay Salihiye’de cephe tutmak istemişse de emirler bunu kabul etmediklerinden Ridaniye’yi kabule mecbur oldular. Ridaniye, Kahire şehrinin kuzey-doğusunda bir köy olup şehre pek yakın mesafede bulunuyordu ve iyice tahkim edilmişti. Osmanlı kuvvetleri büyük bir şans eseri olarak [Burada İlâhî bir inayet olduğu âşikâr. C.İ.] çölü yağmur yağarken geçtiler; hiç su sıkıntısı çekilmedi; bu suretle Ridaniye’ye gelince Memlûk kuvvetleri ile karşılaştılar ve Bürketü’l-hac denilen mahalle inerek Tomanbay ordusuna karşı cephe aldılar.
Burada yapılacak muharebe, Merc-i Dâbık muharebesinden daha zor ve tehlikeli idi. Ridaniye cephesi elli binle yirmi bin arasındaki bir kuvvetle ve Frenklerden tedarik edilen iki yüz kıt’a topla, siper ve hendeklerle tahkim edilmişti.
Tomanbay’ın harp cephesi Kahire’nin kuzey-doğusundaki El-Mukattam dağından soldan Nil nehrine kadar dayanmıştı. Bu kadar müstahkem bir cepheye çarpacak olan Osmanlı ordusu darmadağın olabilir ve cepheyi yarsa bile pek büyük telefat neticesinde bir iş görmeyecek hâle gelirdi; başka geçilecek saha da yoktu.
Yavuz Sultan Selim, Tomanbay’ın tertibatını öğrendikten sonra askerî dehasını gösterecek olan bir plân tatbik etmek istedi; evvelâ araziyi tetkik ettirip düşmanın maksadını anladı ve ona göre tertibat aldı.
Bu plana göre cepheden taarruz tehlikeli ve muvaffak olunsa bile pekçok telefatı mûcip olacağından buraya doğrudan doğruya hücum etmiyerek düşmanın ya gerisine veyahut yan tarafına taarruz edilmek lâzımdı; yandan yapılacak taarruzla Memlûk ordusunun solundaki Nil’i geçmek şimdlik mümkün değil ve köprü de olsa pek müşküldü; sağ cenahta ise pek yüksek olmayan Cebel-i Ahmer veya El-Mukattam dağı bulunup burayı dolaşmak mümkündü; bu plân tatbik edilecek olursa düşman yandan ve geriden vurulmuş olacak ve pek tabii olarak çok miktarda olan toplarını kullanamıyacaktı.
Bu karar alındıktan sonra bizzat kendisi bir kısım süvari kuvvetleriyle geceden hareket ederek El-Mukattam dağını dolaştı ve Tomanbay’ın ordugâhına güney-doğudan taarruz edildi; bu taarruz 22 Ocak 1517’de yapıldı. Bu plânın tatbikinden dolayı düşman şaşırmış, fakat şiddetli mukavemet göstermişti.
Muvaffakiyetten ümidini kesen Memlûk Sultanı Tomanbay son bir ümid ile Osmanlı ordusunun merkezine hücum ederek Yavuz Sultan Selim’i yakalamak veya öldürmek istemişti; fakat Yavuz merkezde yoktu, El-Mukattam dağını dolaşan kuvvetlerin başında idi…
Tomanbay muvaffakiyetten ümidini keserek kaçtı; Ridaniye ordugâhı bütün toplarıyla zaptedildi; Kahire alındı; Memlûk sultanlığı fiilen sona erdi.” (Osmanlı Tarihi, c.2, s.288)
498 sene sonra bugün, Ridaniye Zaferi’nin yıldönümünde, Mısır yine Frenklerin desteğiyle tertiplenen darbe rejimi ile yönetiliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, âdeta ‘Yavuz rûhu’ ile darbeye ve bölgedeki zulümlere karşı direniyor. Sultan Selim’in Osmanlı mülküne kattığı coğrafya bugün işgal altında ve deruhte ettiği Hilafet kurumu kaldırıldığı için İslam Dünyası’nın küresel bir temsil sorunu mevcut.
Bu sorunları aşmanın formülü Ridaniye’nin şifrelerinde ve ‘Yavuz rûhu’nda…
Yeni Türkiye’nin inşâsı için bu rûha ve şifrelere çok ihtiyacımız olacak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.