Sen İbrahim Ol ki, Ateş de Gülzár Olsun..
Hz. İbrahim (a.s), Nemrut’un tanrılık iddiasını reddeder. Oysa babası Azer onun putlarını yapmaktadır. Hattâ o yüzden Nemrut (bir Babil kralı), İbrahim alleyhisselâmı, tanrılık iddiasına ilk karşı çıkışında af bile eder. Fakat İbrahim (a.s) durmayacaktır..
İbrahim (a.s) puthaneye girmiş ve elindeki baltayla hepsini kırıp en büyüğünü bırakmış, ve eline de baltayı tutuşturup sıvışmıştı. Hadise Nemrut’a haber verilince ilk şüphelendiği kendisini tanrı olarak tanımayan tek kişi yani İbrahim (a.s) olmuştu.
Fevkalâde kızdı, ve İbrahim (a.s)’a şahitlerin anlattıklarını kabul edip etmediğini sordu. Fakat sorduğuna da çok pişman oldu..
“Neden bana soruyorsunuz, ona sorun, hem balta kimin elindeyse o kırmıştır..”
Nemrut alaya alındığını anlamayacak kadar aptal değildi. Fakat hiddeti aklını zayi etti ve “o âciz bir taştan ibaret, nasıl kırsın, nasıl kimin bunu yaptığını haber versin?” diye sordu.. İbrahim (a.s) tebessüm etti ve taşı gediğine koydu: “madem âciz bir taş, neden şu zavallı insanlar «Tanrı» diye secde ediyorlar, tanrı âciz olabilir mi?”
Nemrut bir kez daha Azer’in ricasıyla ona bir şey yapmadı. Fakat İbrahim’di o (a.s).. Kur’ân’da «İbrahim, tek başına bir ümmet idi» (Nahl, 120) diye Allah’ın methettiği İbrahim’i (a.s)’ı ikna etmek üzere bir gün yine karşısına alacak ve “söyle bakalım senin Rabbin nelere kaadirdir?” diye soracaktır..
Bu kez iş iyice kızışmıştır.. Nemrud (Nimrod) gözlerini İbrahim (a.s)’a dikmiş, cevabı merakla bekliyordu…
İbrahim (a.s), “benim Rabbim dirileri öldürür, ölüleri de (zamanı gelince) diriltir” dedi. Nemrut çok zeki bir kâfirdi.. İbrahim’e dik dik baktı ve birden çirkin bir kahkaha attı… Doğrusu İbrahim (a.s) da bu kez ne yumurtlayacağını merak etmişti…
Ellerini bir birine vurdu ve derhal vezirlerinden biri huzura girdi, “lebbeyk (buyrun, emredin)” dedi. “Derhal huzuruma iki kulumu getirin” dedi… İki zavallı köleyi alıp getirdiler. “Sağdakini öldürün, soldakine karışmayın, onu azad ediyorum” dedi. Cellat tam baltasını kaldırmış bunu öldürecekken kükredi Nemrut… “Durun onu bırakın.. Kararımı değiştirdim, o sağ kalsın, şu azad ettim dediğimi öldürün!..” İbrahim (a.s) dahil herkeş şaşırmıştı bu işe..
Cellat adamcağızı öldürdüğünde ise ne olduğunu anlamaya çalışan İbrahim’e (a.s) dönerek, “bak ben de Rab olduğumu isbatladım, ölüye can verdim, canlıyı ise öldürdüm. Söyle senin Rabbin başka nelere kaadirse onları da yapayım ki, iyice inanasın..”
Doğrusu İbrahim (a.s) ne diyeceğini bilemiyordu ki ansızın Cebrail (a.s) göründü. “Ey İbrahim, yüce Allah buyuruyor ki, sorsun o kâfire, ‘benim Rabbim güneşi doğudan çıkartır sabah olur, batıdan ise batırır akşam olur, haydi tanrılık iddiasında isen, sözünde doğruculardan isen sen de bunun aksini yap, batıdan güneşi çıkart da sonra doğudan batır..’ haydi İbrahim sor bunu..” (Geniş bilgi için Bakara 258’ci ayetin tefsirini Elmalılı Hamdi, Konyalı Mehmed Vehbi gibi sahih kaynaklardan okuyunuz. REB)
İbrahim’in (a.s) nurlu ve tayyip yüzü daha bir aydınlanır ve tebessüm ederek sorar kâfir Nemrud’a o Allah sualini..
Nemrut apışıp kalır ve bu kez öylesine köpürür, öylesine celâllenir ki, hazirundakilerin hepsi nefessiz durur adeta taş kesilirler. Bir tek İbrahim (a.s) sakindir ve tebessüm etmektedir. Hattâ o kadar ki, Nemrut ne nisbette kızışıyorsa, o (a.s) o nisbette sakin kalır ve sürekli tebessüm eder…
Azer’i elinin tersiyle itekleyen Nemrud öyle bir bağırır ki, dışarıdakiler de bu korkunç sesle ürperirler. “Büyük, çok büyük bir ateş yakın… Bir orman ağaç yığın da öyle bir ateş yakın ki, yanına dahi kimse yaklaşamasın..”
Dediklerini yaptılar. Devasa ateş bir cehennemi andırıyordu.. Yanına yaklaşıp atamayınca İbrahim’i (a.s) bir mancınığa koyup fırlattılar. İbrahim (a.s) hálâ tebessüm ediyor, Nemrut ise çatlayacak hale geliyordu. Havada ateşe doğru uçarken Cebrail (a.s) yine çıkageldi ve “yardım edeyim, ateşi söndürelim..” dedi.
İbrahim (a.s) ise, “Rabbim benim ateşe atıldığımı biliyor” dedi. Ve şimdi hepimizin zikri olmuş sözlerini söyledi. “HasbünAllah’ü ve ni’mel vekil, ve ni’mel mevlâ, ve ni’men nasîr..” (Allah bana yeter, O ne güzel vekildir, O ne güzel Sahibtir, O ne güzel yardımcıdır) dedi. Ve ardından herkesin aklını durduran o müthiş olay gerçekleşti… Kur’ân bunu şöyle bildiriyor:
قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْداً وَسَلَاماً عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ
«Kulnâ yâ nâru kûnî berden veselâmen ‘alâ ibrâhîm..» âyet-i celîlenin meâli ise şöyle: «Biz de dedik: “Ey ateş, Ibrâhîme karşı serin ve selâmet ol”». Artık o devasa ateşler bir gül bahçesi olmuş, İbrahim (a.s) oraya paraşütle iner gibi, melâike arasında inmiş ve Nemrud’un öfkesi iyice katmerlenmişti.. Tanrılığını unutup okçularına emreder “İbrahim’i öldürün..” diye, fakat nafiledir.
Ne yaparsa yapsın artık İbrahim (a.s) kazanmıştır. Her daim de, İbrahim (a.s) gibi tek başına bir ümmet olanlar kazanacaktır küfürle olan savaşı. Ve Allah, (hidayet) nurunu kâfirler kerih görse de (beğenmeyip düşmanlık yapsalar da) tamamlayacak..
Korkulmaya yegane layık olan Allah’tır. Mü’minler halis bir kalbe sahip olarak sadece Allah’tan korkup, bütün putlara, putçulara, tağutlara karşı Allah için mücadeleyi elden bırakmadıkça, İslâm ahlâk ve faziletine sahip oldukça, zafer her daim inananların olacaktır. Kur’ân’da müjdesi vardır: «(Ey mü'minler), gevşemeyin, mahzun olmayın, Siz eğer (gerçekden) mü'min iseniz (düşmanlarınıza gaalib ve onlardan) çok üstünsünüzdür..» (A’li İmrân Sûresi, 139. Âyet-i celîle)
Bayrak şairimiz Arif Nihah Asya, «Kahraman bekleyen yığınlarını / Kahramansız bırakma Allah'ım!..» diyordu. Bunu bir duâ edasıyla kaydedip bitirelim yazımızı. Yarın da inşa’allah «Haysiyetsizlik Prim yaptıkça Haysiyet, Namussuzluk Kazandırdıkça Namus Pespaye Olur» başlığı altında mağdure Özgecan hadisesini tahlil edelim. (Yazılarımızı okuyanlar, hasseten tenkid olan yorumlarını yazmalıdır.)