Barışın şartı: Güven/lik zemini Barış Yazıları-3
Barışı istemek, sadece, “yurtta ve cihanda sulh olsun” veya “çözüm istiyoruz” demekle olmaz. Barış, toplum mühendisliği ile de inşâ edilemez. Toplumsal mutabakat, âidiyet, rızâ, ittifak, kabullenme, tahammül, saygı, güven, farklılıkları hazmetme gibi erdemler yerleştikçe toplumda, barış inşâsı ve barışın korunması için daha fazla ümitli olabiliriz. Onun için savaşan tarafların silahlarını bırakması ve ateşi kesmesi demek değildir ‘barış’ sadece; ancak bu durum, barış inşâsı için ‘güven/lik zemini’nin tesis edilmesine katkı sağlar. ‘Güven/lik zemini’ni tesis adına alınacak hukukî tedbirler ve atılacak adımların da bu çerçeveden değerlendirilmesi gerekir...
Çözüm sürecinin o kadar çok boyutu ve süreci etkileyen o kadar çok unsur var ki, bir probleme bakıp “süreç tıkandı” demek de veya bir olumlu gelişmeyi dikkate alıp “herşey yolunda” zannetmek de doğru değil. İnsaflı ve samimi her kesimin mutabık olduğu hakikat, bu topraklarda kan akmaması ve kardeşlik hukukunun tesis edilmesinin zarureti, yani kalıcı barışın gelmesi…
Bunun için ‘güven/lik zemini’ herşeyin önünde ve çözüm sürecinin omurgası hükmünde.
Şayet güven ve güvenlik yoksa neyi, kiminle konuşacaksınız ve neye, kime, nasıl güveneceksiniz?
Bu meyanda, dünyadaki başka modellerden ve süreçlerden ders ve ibret alınabilir gayet tabii, olumlu yönler ve faydalı teknik ve araçlar da modellenebilir. Ancak bu toprağın insanı kendi fıtratına uygun bir barış formülü geliştirmediği ve toplumun tüm kesimleri bu barış formülüne ‘yerli’ ve ‘hasbî’ niyet ve fikirlerle katkı sunmadığı müddetçe ‘muhatap taraf’ sürece her fırsatta çomak sokmak, elindeki silahları sürekli ‘koz’ olarak kullanmak isteyecektir.
Böyle bir durum ise, Kandil, İmralı, Meclis ve seçimler dörtgeninde sıkışmak anlamına gelir.
Hâlbuki ‘çözüm’ ve ‘kalıcı barış’ bu dörtgenin çok daha üzerinde bir yerde ve çok daha tabana yayılan bir arzunun ifadesi olarak görülmeli.
Bunun için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetin kararlı tutumlarını destekleyecek, bu tavrı topluma yayacak ve barış inşâsının şartı olan ‘güven’ hissine kuvvet verecek, hem âkil hem de makul, ‘daimi bir sivil inisiyatif’ olmalı.
Aynel Arab (Kobani) tiyatrosu ve sonrası 6-8 Ekim hadiselerinin güvenlik alarm seviyesini yükseltmesi gayet normal ve hükümetin toplumsal ‘güvenlik’ tesisi için yasal ve icraî adımlar atması da oldukça yerinde. Ancak burada eksik olan ve sorgulanan, toplumsal ‘güven’ hissinin zayıflığı...
İşte tam da burada, süreç tıkandığında devreye girecek, güven hissi zayıfla/tıl/dığında kuvvet verecek, anlaşmazlık olduğunda hakem olacak, verilen sözler tutulmadığında sorgulayacak ve tüm bu tasarrufları toplum tarafından hüsnükabul görecek bir mekanizmaya ihtiyaç var.
Ama bu mekanizma, kimilerinin istediği ve dünyadaki diğer bazı örneklerinde olduğu gibi ‘yabancı’ bir ‘üçüncü göz’ olmamalı; yerli, milletin gerçek temsilcilerinden oluşan bir inisiyatif olmalı.
‘Güvenlik’ kadar ‘güven’ de barış inşası için olmazsa olmazdır. Bu sebeple güven/lik zemininin güçlendirilmesi için îtidalli ve kararlı duruş her kesim için gerekli. Barış en hayırlı olandır, amennâ, ancak hayırlı olanlar ancak barışı kurup koruyabilirler; şerliler değil.
Onun için, hayrî işlerle meşgul olanların sulh ve sükûnun temin edilmesi adına ellerini taşın altına daha çok koyması lazım bu süreçte…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.