Halil Hoca’nın ardından
Bu yoğun tempo içerisinde bazı şeyleri unutuyoruz. Hayatın en gerçek yanı geçiciliği, yani faniliğidir. Gün gelecek hepimiz birer masal olacağız.
Geçen hafta babamı kaybedince bu yakıcı gerçeği bir defa bütün çıplaklığı ile hissettim. Ölüm bize faniliği hatırlatıyor. Galiba onun büyük bir nasihatçi olması da buradan kaynaklanıyor. Ölümlerin uyarısı olmasa bu hayatın bir gün nihayete ereceğini hiç düşünmeyeceğiz.
Geçen hafta hayatta olan babam bu hafta yok. İnsanın annesi, babası onun en emin sığınağıdır. Bir nevi dua kalelerimizdir. Onları arkamızda hissetmenin emniyeti ile hareket ederiz. Biliriz ki, peşimizde pazarlıksız, şartsız bir sevgi var. Daraldığımızda koştuğumuz, dolduğumuzda içimizdekileri kucaklarına boşalttığımız bir sevgi.
Ölüm aynı zamanda kalpleri yumuşatan eşya ve olaylara biraz daha rahmet nazarıyla bakmamıza vesile olan bir gerçek. Bir büyük veli, ölümü öldürmek mümkün değil demiş. Evet, ölümü öldüremezsiniz. İnsanlık ne kadar mesafe kat ederse etsin, ne kadar büyük buluşlar yaparsa yapsın ölüm karşısında çaresizdir. Allah karşısında mutlak mağlubiyet alanı ölümdür. Bilime, tabiata tapanların bir türlü kabullenemediği gerçek budur.
İnsanlar ya bedenen yahut hatıralarıyla içlerimizde yaşıyor. Bize öğrettikleri, anlattıkları ile onları içimizde yaşatıyoruz. Bazen gidenlerin çok derin izler bıraktıklarını görüyoruz, yerlerini bir türlü dolduramıyorsunuz.
Babam bir vatan sevdalısıydı, bize hep kendimiz için değil millet ve ülke için çalışmayı telkin ederdi. Yetiştirdiği öğrencilere de aynı ruhu 35 yıl üflemeye çalıştı. Sevgili annemi bize emanet bırakarak gitti. Ne demiş Allah Resulu, ikisinden biri hayatta olup da cenneti kazanmayana yazıklar olsun. Evet, ülke millet meselelerini asla ihmal etmeyeceğiz ama bizi hayata hazırlayan kahrımızı, nazımızı çekenleri de asla unutmayacağız.
Bu ülkede huzur evleri açıldıkça derin bir üzüntü duyuyorum. Ananın, babanın huzur duyabileceği tek mekan evlatlarının yanıdır. Bize ne oldu ki onları lüzumsuz bir eşya gibi götürüp huzur evlerinin kapısında nisyana terk ediyoruz. Anasını babasını ihmal eden çocukları tarafından aynı muameleye muhatap tutulur. Unutan unutulur, vefasızlık eden vefasızlık görür. Gittikçe nobranlaşan, kalpleri nasırlaşan bir toplum olma yolunda ilerliyoruz. O büyük mutlu ekmeğini bölüşen ailelerin yerini ekmeğini ana ve babası ile bölüşmeyen bencil aileler aldı. Ruhlarımız katılaştı, hayatı tek boyutlu bir gerçek olarak görüyoruz oysa bugünün yarını da var, asıl hayat orada, bunu ıskalayarak ancak kendimizi kandırırız.
Çok şey var yazılacak, ancak kişisel bir meseleyi çok fazla genelleştirmek istemiyorum. Babalarımızın kuşağı çok ıstıraplı bir kuşaktı. Ezildiler, horlandılar, aşağılandılar ama yenilmediler. Bize düşen bize emanet ettikleri ahlaki güzellikleri kıyamete kadar yaşatmak, onların temellerini attıkları zemin üzerinden büyük Türkiye’yi inşa etmektir. Onu rahmet ve dualarla anıyor değerli okuyucularımdan da bir Fatiha’yı çok görmemelerini diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.