Vatan Basit Şey Değil, Sığmaz Sığ İdrâkine Madrabazın..
Süleyman Şah Türbesinin nakli ile mangallarda kül bırakmayan, TCK madde 302’lere kadar işi götüren muhalefet cephesi bu yazacaklarımı anlayabilecekler mi?
Sanmıyorum ama deneyeceğim. Zira iktidar partisi gibi muhalefet partileri de ülkem insanlarının teveccühünü kazanmış insanlar.. Binaen’aleyh onların da uyanmalarını «vatan, millet» gibi değerlere sahici olarak sahip çıkmalarını istiyorum.
Bir milletin yarısı adam olmuş, öteki yarısı adamlıktan çıkmış olursa o milletin istikbâli nasıl garantide olabilir?
Vatan denildiğinde sınırları çizilmiş kuru bir coğrafyadan ötesine kafası basmayanlar şimdi gözlerini dört açıp bu satırları iyi okusunlar..
Vatan, toprak olarak şehid kanlarıyla sulanmış mübarek topraklardır. Gölgesinde şehidleri yatmayan bir bayrak ise, bayrak değil basit bir çaputtan ibarettir…
Şehid nedir? İslâmî bir ıstılahtır (tâbir, deyimdir). Yani İslâmı devre dışı bırakırsanız ne şehid kalır ne uğruna can verilecek bir vatan…
Vatan değerler manzumesidir. O vatana kan vermiş milletin değerleriyle vatandır. Bayrak gibi, dil de bir ulu değerdir. Dilimizi eşek arıları sokmuş biz vatan diyoruz. Sormazlar mı adama, “efendi, sen ingilizce konuşuyor, dükkanlarına ingiliz, fransız, japon isimleri veriyorsun sonra da vatan, millet, Sakarya diyorsun ne ayak bu?”
Sormazlar mı sorarlar elbet… Ama cevap verecek adam nerede?
Vatan, millet, Sakarya.. O rezil ağızlarda eğlence konusu olmuş, şaire Sakarya Destanını yazdırmış… Oluklar çift, birinden nur akıyor birinden kir…
«Uluslararası Adalet Divanı» diye bir organı var Birleşmiş Milletlerin.. Vatanseverlikte samimi olsaydık ecdadımızı inkâr eder gibi bu şekilde telefuz etmez, «Beynelmilel Adalet Divanı» derdik.
Bunun Almancası Gerichtshof, Fransızcası «Cour internationale de Justice». İngilizcesi de benzer: «International Court of Justice». Türkçeye «Uluslararası Adalet Divanı» diye geçmiş kimse itiraz etmemiş.. Ulusalcı kesim istemiş, bizim eziklerin de sesi çıkmamış. Hálâ da çıkaran yok.
«Yanıt, kanıt, olanak, olasılık…. ilh.» gibi sürü sepet kelime yahut tâbiri hiç itirazsız kabul ettiğimiz gibi bunu da kabul etmişiz. Oysa kapı gibi sağlam ve bin yıllık mazileri olan tam anlamıyla türkçeleşmiş karşılıkları var bunların.
Ulusal değil, millî. Uluslar arası değil, beynelmilel yani milletler arası. Yanıt değil cevap, kanıt değil delil, olanak değil imkân, olasılık değil ihtimal..
Nesi var bu kelimelerin? Açın Redhouse sözlüğü bakın. Ne olanak ne olasılık ne yanıt ne kanıt var… Elin gâvuru bile bu uydurukçaya itibar etmemiş..
Diván, Osmanlı’da padişahın veya vekili olarak Sadrazamın başkanlık ettiği devlet organı idi. Bir nevi günümüzün Bakanlar Kurulu… Adalet malûm. Taraflar arasında âdil olan kararın alınması ile sonuçlanan mahkeme.. Neyse ki, «Uluslararası Yasama Kurultayı» falan gibi bir şey yumurtlamamışlar. Hepten maskara olurduk el âleme.
Muhterem okurlarım siz şu Bremen mızıkacılarına aldırış etmeyin. O koro, daha vatan mefhumunun mündemicatında (içeriğinde) neler var onu bile bilmezler.
Bana inanmıyor, itimad etmiyorsanız yakaladığınız muhaliflere tek tek sorun vatan deyince ne anladıklarını anlatsınlar.
Vatan kuru toprak değil. Şüheda da savaşta öldürülmüş mevtalar değil. Kur’ân «Allah yolunda öldürülmüş olanlar için «ölüler» demeyin. Bilakis onlar diridirler. Fakat siz iyice anlamazsınız.» buyurmakta (Bakara Sûresi, 154. Âyet-i celîle).
Demek ki, şehidler Allah yolunda öldürülmüş olanlar.. O halde Allah yolunda olmak şart. Pekâlâ bizim «vatan toprağını terkettiler» diyip duran ana ve yavru muhalefet Allah yolunda olduklarına dair yemin edebilirler mi?
Vatan basit şey değil, sığmaz sığ idrâkine madrabazın..
Ne eline, ne beline, ne diline, sadakati var sahtekârın..
Kullandıkları dil, vatanı bir zamanlar işgal etmiş gavurların diline özenti. Dinlerine, ana dillerine, bin yıllık yazılarına düşman kesilmişler, vatanı vatan yapan lisanlarını nisyana terk etmiş gurâba (kargalara) dönmüşler..
Lâkin görüyorsunuz bu halleriyle bile her yerde bizden çok onların sesi çıkar. Onlar ötüp dururlar..
Bağteten olmuş iken tûtî gurâba hemnişîn
Yine şekvâyı gurâb eyler garâbet bundadır..
Kanunî Sultan Süleyman Han’ın şair Baqi ile evlendirdiği saray şâiresi Tûtî hanım, pek yakışıklı biri olmadığı halde kendisini karga diye arkadaşına anlatan şair kocası için söylemiş bu ünlü beyti.
Bendeniz de dinin, dilin, yazının, namus ve iffetin vatandan birer cüz olduğunun idrâkinde olmayan bedbahtlar ile aynı meclis çatısı altında bulunmak talihsizliğine duçar olmuş milletvekili (mebus) kardeşlerime ithaf ediyorum…
Ve onlar yani muhalif cephe de anlasın diye şerh de edelim (açıklayalım):
«Kaderin bir cilvesi olarak papağan ile karga hemmeclîs (aynı mekânda, bir arada) olsa, bu durumdan papağan şikâyet edeceği yerde karga şikâyete başlıyor... Gariplik bundadır, yani asıl tuhaflık budur…»
Allah’ın selâmı gerçek vatanseverlerin, hamiyyetperver kardeşlerimizin üzerine olsun.