AB Tabutuna Çivi Çakmak
Avrupa Birliği (AB) Projesi, gerek insanlık tarihi gerekse çatışma ve savaşlardan çıkmış Avrupa’nın sosyolojik yapısı açısından bakıldığında çok başarılı bir proje; bu tartışmasız bir gerçek. İslam Dünyası parçalanırken Avrupa geçen yüzyılda birliğe doğru yürüdü. Haçlı Savaşları motivasyonunu saymazsak Avrupa’nın tarihinde ekonomik ve siyasi yönü güçlü böyle bir entegrasyon hikâyesi yok.
Bugün içinse AB projesi, ‘zamanın ruhu’ndan uzak politikaların kurbanı olma tehlikesiyle karşı karşıya. Zaten zaman zaman sekerât korkusu yaşayan ‘fobi zengini’ AB’nin tabutuna son çiviyi de İslam Yasa Tasarısı’nı kabul eden Avusturya çakmış oldu. Ancak henüz ümitler tükenmedi ve tabut mezara konacak kıvama gelmedi. Avrupa hatasını görür de bu ekonomik ve siyasi birliği yeniden kurgulayacağı bir ‘birarada yaşama formülü’ ile tedavi edebilirse hayata dönme ihtimali hâlâ var…
Avrupa’nın korkularını besleyen ve İslamofobik politikalarına mazeretler üreten DAEŞ gibi ‘postmodern’ unsurlar olsa da asıl sorunun daha diplerde ve Batı’nın ontolojik kodlarında olduğunu söylemek isabetli olur. Dünyaya ve insanlığa eurocentric (Avrupa-merkezci) bakan ve ‘öteki’ni hazmetme sorunu kronik olan Avrupa’nın gittikçe artan ve bugün artık sofistike bir hâl alan demografik hareketlilikle başedebilmesi hele hele Müslüman nüfusu kolay kabullenmesi beklenemezdi zaten.
İslam karşıtı siyasi yapıların ve lobilerin marifetiyle tırmandırılan İslamofobik dalga, ‘yabancı düşmanı’ ve Faşist bir Avrupa’yı adım adım inşâ ediyor şimdi. Müslüman nüfusu ülke dışına sürmek veya bu demografik güçten vazgeçmek mümkün olmasa da her ülke için ‘kendi İslamı’nı oluşturma seçeneği, toplum mühendisiliğine hevesli ve alışkın Avrupa zihniyeti için mümkün gibi görünüyor.
AVRUPA TAM TERS YÖNDE
Avrupa parlamentolarının ve İsveç hükümetinin Filistin ile ilgili tavrı bir ümit ışığı gibi görünse de AB’nin Türkiye’yi dışlayıcı siyaseti, Mısır ve Suriye’deki Sisi ve Esed yanlısı tavrı ve pasifliği, Fransa ve Almanya’daki İslamofobik ve yabancı düşmanı hareketlenme ve en son Avusturya’da kabul edilen İslam Yasası, İslam karşıtlığı ve İslamofobi ile mücadele etmesi ve hukuki tedbirler alması beklenen Avrupa’nın tam ters yöne doğru savrulduğunu gösteriyor. Mevcut hakların bir kısmını güvenceye almakla birlikte diğer dinî cemaatlere göre çok daha ayrımcı ve dışlayıcı, zayıflatıcı, tecrit edici maddeleri içeren yeni yasa sadece Avusturya’daki 500 bin Müslümanı tedirgin etmekle kalmıyor, Avrupa’daki 50 milyon Müslümanı da yakından ilgilendiriyor. Bu yasa ile Avrupa’daki İslamofobik yaklaşımlar, İslam’a ve Müslümanlara tavrı çok olumlu ve ilişkileri köklü bir ülke olan Avusturya eliyle sorunu derinleştirici yönde hukuki bir çerçeve kazanmış oluyor.
Burada İslam Dünyası ve özellikle Türkiye için de bir özeleştiri yapmak gerekiyor. Ekim’den beri gündemde olan ve hazırlığı daha eskilere dayanan yasa tasarısı için maalesef güçlü bir lobi çalışması yapılamadı. Bu ve benzeri teşebbüslere karşı önceden tedbir alacak, gözlemleyecek ve küresel çapta ve çok boyutlu karşı çalışmalar başlatacak mekanizmaların eksikliğinin bedeli maalesef ağır oluyor.
Ümit edelim, Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avusturya’yı bu yanlıştan döndürsün. Ancak, dün yasayı eleştiren ve Avrupa müktesebatına aykırı olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz’un olumsuz cevabı Avusturya’nın bu yanlışta ısrar edeceğinin göstergesi gibi.
Avrupa Birliği için zaman ilerliyor ve AB tabutunun çivileri günbegün artıyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.