Kilit Aktör ve Tarihi Kavşak
Yemen’de Husiler’in ilerleyişini durdurmak için oluşturulan Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun operasyonları 10. gününü doldurdu. Koalisyonun teşekkülü ve müdahalesinin Abdurrabbu Mansur El-Hadi liderliğindeki meşrû yönetimin daveti sebebiyle oluşan meşrûiyeti, koalisyon ortaklarının pek de gizli olmayan ‘alt gündemleri’nin varlığı ile ve bombadımanların sebep olduğu sivil kayıpların artması sebebiyle her geçen gün daha çok yara alıyor. Husiler bu durumu çok iyi bildiği için savunma sistemlerini sivillerin hedef olmasına sebep olacak şekilde konuşlandırıyor. Husiler’in ‘üst aklı’ olan İran’ın nükleer müzakerelerde elde ettiği mesafe ve motivasyonla bölge etkinliğini önümüzdeki aylarda daha da artıracağını söyleyebiliriz. Bu durum ise bölgeyi derin ve kanlı bir çatışmanın içine çekecektir…
Aslında İran’ı bu süreçte avantajlı kılan nükleer müzakerelerde bölge krizlerini, bölgedeki stratejisi ile ilgili pazarlıklarda nükleer müzakereleri koz olarak kullanmasından öte, bölgedeki rakiplerinin veya etkinlik sahasından rahatsız olan aktörlerin İran’a kıyasla saha stratejilerinin etkisiz olması ve ‘kararlılık’ içinde ve gerçek anlamda ‘müttefik’ olamamaları. 1973’ten beri ilk defa bir araya gelen Arap rejimlerinin ‘farklı kaygılarla’ olduğu çok açık olan ‘ortak savunma gücü’ kurulması konusunda mutabakata varmaları, şayet Suudi Arabistan, beklendiği gibi Kral Selman liderliğinde dış politika paradigmasında değişikliğe gitmezse ve ‘İslamcıfobik’, müzmin İhvan karşıtı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’daki darbe rejimi ile aynı dalga boyunda hareket ederse tarihi bir fiyaskoyla sonuçlanabileceğini şimdiden tahmin etmek zor değil. Silahlarını düşmanlarından çok kendi halklarına doğrultmakta mâhir olan Arap totaliter rejimleri için bu durum hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Ortak savunma gücü teklifinin bölgedeki asker-sivil dengesini asker lehine bozan Mısır darbesinin mimarı ve Arap dünyasında kaybettiği liderlik ve itibarı Libya’dan Sina’ya ‘terör’e (Sisi’nin lügatinde terör İhvan ve Hamas demek) karşı savaşla yeniden kazanmaya çalışan Abdülfettah El-Sisi’den gelmiş olması bile bu ihtimali kuvvetli hâle getiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyareti dönüşünde zikrettiği Suudi Arabistan’ın dış politika değişikliğinin Mısır’da devranı döndürebileceği ihtimali Yemen için de geçerli. BAE ve Mısır için Yemen’de Islah Hareketi’ni (İhvan) desteklemek kendilerini inkâr olacaktır. Oysa Yemen’de Islah’ı ve kabileleri dışlayan her seçenek (özellikle gündemde olan kara harekâtında) Yemen için tam bir felaket (iç savaş ve bölünme) demek. Zaten Milli Diyalog Süreci’nin başarısız olmasının altında Islah’ın ve yerel unsurların dışlanması, Husilere açılan kredilerin suistimali ve Ali Abdullah Salih ve müttefiklerinin Husilerin önünü açan ve devrimi boğan ilkesiz politikaları var. Şimdi yine aynı şekilde bir strateji izlenirse ve Suudi Arabistan Mısır ve BAE’nin ‘alt gündemi’ diyebileceğimiz İhvan’ı bölgeden silme niyetlerine, iç iktidar kaygılarından dolayı destek verirse, bu durum sadece Husilere ve bölgeyi ‘kadim müttefik’i ABD ile ateşe atan İran’a ve ‘yaratıcı kaos’la menfaatlerini ve müdahale etme şansını garantiye alan ABD’ye yarayacaktır.
Bu çetrefil denklemde tüm parametlereleri değiştirebilecek yegane aktör ise Türkiye. Mezhepçi bir motivasyonla hareket etmeyen, halklardan yana tavır alan ve ‘alt/gizli gündem’i olmayan ve meşrû ve istikrarlı bir yönetime sahip olan Türkiye’nin İran’ı frenlemeye ve bölge devrimlerinin ivme kazanmasına yönelik siyaseti, iç barış ve istikrarını koruyarak güçlendiği takdirde, tüm dengeleri değiştirecektir. Türkiye’nin bölgesinde ‘çevresel ve edilgen bir faktör’ olmak yerine ‘merkezî ve etkin bir aktör’ olmak için gerekli kabiliyet ve kapasitesi ve bu kabliyet ve kapasiteyi stratejik bir zihniyetle idare edecek liderliği de mevcut.
7 Haziran’a kadar, bu liderliği zayıflatacak ve oyalayacak bir çok gelişme olabilir. Tedbir ve teyakkuzu elden bırakmadan, güçlü bir hükümeti netice verecek şekilde seçimleri başarıyla atlatmak ve bölge gelişmelerini ıskalamamak, Türkiye’nin yakın gelecek için tarihi bir kavşağı daha dönmesi anlamına gelecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.