‘Öncü Rol’ü Yeniden Kazanmak İçin…
Bugün Brezilya, Arjantin, Meksika ve Güney Kore gibi yükselen güçlerin başarılarında başkanlık sistemi ile yönetiliyor olmalarının ciddi payı var. Etkin yönetim, güven ve istikrarın temini için önemli avantajlar sağlayan başkanlık sistemi, ‘denetim ve denge’ mekanizması iyi kurulduğu takdirde Türkiye için mevcut sistemin ağırlıklarından ve marazlarından kurtulmak ve ekonomik kalkınma, siyasi istikrar ve küresel güç olma gibi hedeflere ulaşmada sürat kazanmak anlamına geliyor.
‘Çifte meşruiyet’ dediğimiz hem başkanın hem parlamentonun seçimle işbaşına gelmesi zaten bugün için Türkiye’de var. Şimdi, 10 Ağustos 2014 tarihi itibariyle geçerli olan bu mevcut durumun, şimdiki anayasa ile ve bu anayasanın çerçevesini çizdiği sistemle yönetilmesi ise zaten mümkün değil. Hâlihazırdaki aktörlerin uyumu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı liderliğinin etkisiyle ancak sürebilen istikrarın kaynağı ne kırk yapamalı bohçaya dönen mevcut anayasa ne de hernekadar biz parlamenter sistem de desek aslında ‘melez’ olan şimdiki sistem. Bilakis bu iki faktör ayağımıza bağ olan iki ana sorun alanının kaynağını teşkil ediyor.
ERDOĞAN’A VERİLEN EMANET
Muhalafet partilerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim döneminde meydanlara inmesine, taraf olmasına, mitingler yapmasına, milleti bazı tehlikeler karşısında uyarmasına ve 7 Haziran için yönlendirmesine itiraz etmeleri boşuna onun için. Seçilmiş ve meşruiyetini halktan alan bir cumhurbaşkanının alışılmış sâbık cumhurbaşkanları gibi davranmasını beklemek halkın seçimiyle işbaşına geldiğini gözardı etmek anlamına geliyor. Milletin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı seçerken bugüne kadarki icraatlarına ve duruşuna bir tür ‘güven oyu’ verdiğini ve bundan sonra da kazanılan istikrar ve başarıyı ‘koruma ve sürdürme görevi’ tevdi ettiğini unutmamak lazım. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yaptığı bundan başka birşey değil zaten...
Seçim atmosferinde siyasi partilerin konuyu kişiselleştirip toptan itiraz söylemi geliştirmeleri, Türkiye’deki siyasi gelenek ve partilerin yapısına ve ittifak ilişkilerine baktığımızda çok da garipsenecek bir durum değil. Garip olan iktidar sözcülerinin başkanlık sistemi konusunda sessiz ve yetersiz kalmaları. Konunun yeterince bilinmemesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dillendirdiği sistemin içinin henüz doldurulamaması, konuyla ilgili tartışmaların sağlıklı bir zemine oturtulamaması bu garipliğin esas sebepleri olabilir. Hiç şüphesiz 8 Haziran’da ortaya çıkacak tabloya göre mesele yeniden gündeme gelecek ve daha sükûnetle tahlil ve müzakere etme fırsatı bulacağız.
MERKEZİ VE ETKİN BİR AKTÖR OLMAK
Seçime doğru son altı güne girerken Türkiye’deki muhalefetin şimdiye kadarki en konsolide hâline ulaşması, Batı medyasında üst üste Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütlerine destek verdiği iddialarının yazılması ve bu konuda küresel bir algı kampanyasının yürütülüyor olması, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir tür tehdit gönderilmesi gibi unsurlar aslında Türkiye’deki son sistem tartışmalarının ve Erdoğan liderliğinin bölgeyi dizayn etmek için kurgulanan oyunu bozduğunu ve bozma ihtimali bulunduğunu göstermesi bakımından dikkatle okunmalı.
Başkanlık sistemi tartışmalarına bir de bu açıdan bakmakta fayda var…
Türkiye kendi siyasi tecrübesiyle uyuşan, kendine özgü bir sistemi pekâlâ kurabilir ve bu sistemle ‘takip ve taklit edici’ değil, ‘inşâ ve imar edici’, tarihî ‘öncü’ rolünü yeniden kazanabilir.
Bu şekilde ancak çevresel ve edilgen bir faktör olmaktan kurtulup, merkezi ve etkin bir aktör haline gelebilir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.