Hasbara
İsrail geçen yıl Ağustos ayında Gazze’ye düzenlediği ‘Koruyucu Hat’ operasyonunda işlemiş olduğu suçları örtbas etmek ve gerçekleştirdiği katliam ve yıkımı haklı göstermek için uzunca bir süredir yoğun bir kamu diplomasisi çalışması yürütüyor.
İbranicede kamu diplomasisine ‘hasbara’ deniyor. Bizatihi bir ‘propaganda devleti’ olan İsrail, sofistike araçları kullanarak küresel medyaya ve uluslararası topluma nüfuz edip kendini haklı gösterebilen nev-i şahsına münhasır bir yapı; ne tam bir devlet ne de tam bir örgüt. Uluslararası örgütleri istediği gibi kullanabilen, istediğinde uluslararası hukukun üstüne veya dışına çıkabilen küresel himâye altındaki devletimsi bir aygıt âdeta…
Hasbara faaliyetleriyle, İsrail’in kuruluş meşruiyeti ile birlikte alınan yeni kararlar ve uygulamaları haklı gösterecek gerekçeler üretiliyor, ulusal ve uluslararası kamuoyu nezdinde İsrail’in mağdur ve haklı olduğu tezi sürekli işlenerek söylem üstünlüğü ele geçirilmek isteniyor.
İsrail ordusu da dahil olmak üzere tüm devlet kurumları vatana hizmet olarak gördükleri hasbara faaliyetlerine katılıyorlar. Hatta resmi görevi olmayan, emekli olan İsraillilerin bir çoğu hasbara çalışmalarına iştirak ediyor. Özellikle multimedya unsurları, sosyal medya ve film endüstrisi bu anlamda çok iyi değerlendiriliyor.
Yedioth Ahronoth’da çıkan bir habere göre İsrail, Gazze’ye yaptığı saldırılarla ilgili anlatıma hakim olmak için geçtiğimiz günlerde ABD, İngiltere, Hollanda, İtalya, Avustralya ve Kolombiya’dan 10 generali İsrail’in Gazze’ye saldırıları sırasındaki tutumunun uluslararası kanunlara uygun olduğuna ikna etmek ve söyletmek için davet etti.
Çalışma etkili olmuş olmalı ki bu generaller, İsrail ordusunun benzeri görülmemiş bir şekilde savaş sırasında ahlaki bir tutum sergilediğini ve kendini tuttuğunu iddia ettiler. Generaller İsrail’in savaş sırasında sürekli ateşkes için çabaladığı yalanını söylediler. Generaller, Hamas’ı savaş suçu işlemekle suçladılar.
Oysa sahadaki gerçekler bu anlatımla taban tabana zıt. İsrail’in işlemiş olduğu savaş suçları, gerçekleştirdiği sivil katliam, Gazze’nin simgesi olan binaların kasten bombalanması üzeri örtülemeyecek kadar açık. Gazze’ye yönelik ‘toplu cezalandırma’ ve ‘geçim kaynaklarını yok etmek’ amacını taşıyan bu saldırıları bile uluslararası topluma haklı göstermek isteyen bir yapı İsrail.
Fransız Başbakanı Luerent Fabius’un ziyareti sırasında Başbakan Netanyahu’nun “Dışardan dayatma olursa bu işe yaramaz ve barışı daha da uzaklaştırır” diyerek ‘barışçıl’ bir dil için ‘müzakere yanlısı’ gibi görünmesi de Gazze saldırılarından dolayı iyice köşeye sıkışan İsrail’in bir başka hasbara çalışması. Oysa, İsrail’in bozmadığı ateşkes, ihlal etmediği insan hakkı, işlemediği savaş suçu, kesintiye uğratmadığı barış süreci kalmadı bugüne kadar.
Gazze savaşı sonrası gerek Gazze’nin imarı ile ilgili verilen sözlerin yerine getirilmemesi için İsrail’in sürdürdüğü politika, ateşkes anlaşmasının henüz imzalanamaması, geçen yıl kurulan uzlaşı hükümetinin devam etmemesi ve Hamas ve El-Fetih arasındaki ayrılığın derinleşmesi için Abbas sonrası Filistin yönetimini şekillendirme faaliyetleri hep İsrail’in bildik kirli manevraları.
Mısır’ın İsrail’e yeniden büyükelçi tayin etmesiyle Mısır darbesinin bir meyvesini daha yiyen İsrail, Filistinlilerin haklı davalarını uluslararası zeminde savunacak aktörlerin etkisizliğinden besleniyor ve tüm gücüyle hasbara yapmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz Ramazan ayını Filistinlilere ve İslam Dünyası’na zehir eden İsrail, bu Ramazan sahadan çok masada bir önceki katliamının üzerini örtmeye çalışacak gibi görünüyor.
İsrail’in kamu diplomasisi ve uluslararası hukuk çalışmalarını dengeleyecek İslam Dünyası’ndan bir karşı çalışma var mı peki? Maalesef yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.