AB ülkeleri çadırdan önce de PKK’ya destek veriyorlardı!
“Avrupa Birliği, Türkiye ile görüşme yapacak. Sayın Başbakanımız oraya gidecek ve gittiği günün öncesinde toplantının yapılacağı binanın hemen arka tarafında bölücü terör örgütü çadırlarını kuruyor, oraya da paçavralarını asıyor. Bu Avrupa Birliği ki PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmiş vaziyette. Yani tüm Avrupa Birliği üyesi ülkeler bu örgütü terör örgütü olarak ilan etmiş. Nasıl oluyor da sen orada o çadırı kurduruyor, onların paçavralarını orada sallandırıyorsun? Bu samimiyet mi? Bu dürüstlük mü? 1963 yılından bu yana Türkiye’yi kapısında bekleten Avrupa Birliği bu ikiyüzlülüğünü hâlâ devam ettiriyor.”
Bu satırları Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Brüksel’de PKK terör örgütünün kurduğu/kurdurulduğu çadır ve bu çadırın Belçika emniyet güçlerinin koruması altında varlığını koruması ile ilgili konuşmasından aynen aldım. Sadece buraya aldığım kısma değil, konu ile ilgili tüm konuşmasına aynen katıldığımı öncelikle belirtmek isterim. Ancak, ülkelerin yönetiminde bulananların söyledikleri kadar o söyledikleri istikametinde eylemde bulunup bulanmadıkları da önemlidir.
Öncelikli olarak AB ülkelerinin ikiyüzlülüğü sadece Brüksel’de kurdurulan terör örgütü çadırı ile ortaya çıkmış değildir. Yıllardan beri terör örgütünün militanları ve elebaşları AB ülkelerinde yaşamaktadırlar. Bir yandan PKK’yı terör örgütü ilan ettiklerini söyleyenler öbür yandan terör örgütü elemanlarını korumakta, örgüte çeşitli kanallardan destek aktarmaktadırlar. Bu gerçeği herkes gibi Sayın Cumhurbaşkanı da biliyor. Buna rağmen Türkiye, AK Parti iktidarı, başından bugüne kadar AB üyeliği için çırpınıyor. Bunun için bir de AB Bakanlığı kuruldu. O zaman bu gerçekler biline biline AB’nin kapısından ayrılmayarak AB ülkelerini ikiyüzlülükle itham etmek doğru bir yaklaşım olmakla birlikte ister istemez, “Bu doğruları tespit etmiş ve dile getiriyorken bu samimiyetsiz, ikiyüzlü ülke yöneticileri ile niçin hâlâ birlikte olmaya çalışıyor, verdikleri bir takım ev ödevlerini yerine getirmek için çırpınıyorsunuz?” sorusu akla geliyor.
AB ile ilgili bir başka gerçek ise geçen hafta imzalanan ve dün yürürlüğe giren anlaşmanın uygulanması için Yunanistan’ın Sakız Adası’na giden bir Türk polisin pasaportunda KKTC damgası bulunması sebebiyle ülkeye girişine izin verilmediği ve meslektaşlarıyla birlikte gümrükte misafir edildiği haberiydi. Anlaşılan Çipras’ın İzmir kordonda Başbakan Davutoğlu ile yürümesi de tavırlarını değiştirmemiş... Yani AB ülkelerinin Türkiye’ye dost olmadıklarını gizlemeye bile gerek duymadıkları sanıyorum bu iki olayla bir kez daha görülmüştür. Kaldı ki, Kıbrıs Rum Kesimi’ni AB’ye alanlar Türkiye’yi 1963 yılından beri kapıda bekletiyorlarsa, “Bizi niçin almıyorsunuz, niçin ikiyüzlü davranıyorsunuz” diye onlara kızmaktan çok kendi tutumumuzu gözden geçirmemiz gerekmez mi?
Terör karşısında millet olarak tek başımıza ayakta durmak durumundayız. Ne AB ülkeleri ne de ABD’nin bu konuda bize destek vereceklerini beklemek yıllardan beri süren yanılgımızın devamından ibarettir. Türkiye’ye Haçlı ittifakının üyelerinden geçmişte bir hayır gelmediği gibi bugün ve gelecekte de gelmeyecektir. Özellikle ABD’de Rıza Zarrab’ın tutuklanmasını da iç muhalefet malzemesi yapmak yerine Türkiye’de Gülen ve örgütü hakkında bunca dava devam ederken koruyuculuğunu sürdürürken ABD’nin Zarrab’ın tutuklanmasının Türkiye’ye daha doğrusu AK Parti iktidarına yönelik bir gözdağı olup olmadığının düşünülmesi gerekiyor.
Uzun lafın kısası, sadece Haçlıları suçlayarak kendi yanlışlarımızı aklayamayız. Onlar yapmaları gerekeni yapıyor. Biz ise hâlâ ne yapmamız gerektiği konusunda karar verebilmiş değiliz. Bir tek Erbakan Hoca bu kararı vermişti onu da Haçlılar anladı ama milletimize anlatamadık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.