Fiilî durum anayasaya uygun hale getirildi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Pazar günü AK Parti genel başkanlığına seçilmesi ile fiili duruma hukukilik kazandırılmış oldu. Bir partinin kurucusu ve lideri olacaksınız ama cumhurbaşkanı seçilmenizin ardından Anayasa böyle istiyor diye partinizle ilişiğinizi tümden keseceksiniz, bu durum realiteye uygun değildi. Çünkü, ‘Bundan sonra partisiz oldum, partim ile hiçbir bağım kalmadı’ demek hukuken doğru bir ifade olsa da fiili duruma uymuyordu. Kaldı ki, bir de anayasada yapılan bir değişiklik ile cumhurbaşkanını halkın seçmesi kabul edilmiş ve uygulamaya geçmiş ise ‘Cumhurbaşkanı seçildim, öyle ise bundan böyle partimle hiçbir ilgim kalmadı’ demek anlamını yitirmişti. Zaten, Sayın Erdoğan da halkın oyu ile cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından hukuki duruma uyduğunu söylemekle birlikte istese de istemese de AK Parti’deki belirleyiciliği sürüyordu. Bunun içindir ki, bir anayasa değişikliği daha yapılarak partili cumhurbaşkanı dönemi hukuken de başlatılmış oldu. Kısacası, fiilen partili ancak, hukuken partisiz görüntüsünden kurtularak hem fiilen hem de hukuken partili hale gelmiş oldu. Önce cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, ardından halkın seçtiği cumhurbaşkanının partisi ile ilişiğinin kesilmemesini öngören anayasa değişiklikleri bir çelişkiye ve ikiyüzlülüğe son vermiştir. Bu bakımdan Pazar günkü kongrede Sayın Erdoğan’ın konuşmasına ‘Nerede kalmıştık’ sözleri ile başlaması sadece mevcut anayasal duruma bir atıfta bulunmanın ötesinde anlam ifade etmiyordu. Çünkü, hukuken partisizdi ama, elleriyle kurduğu ve tüm AK Partililerin lider olarak kabule ettiği bir kişinin partisi ile hukuken bağını kesmek belki mümkündü ama gönül bağını kesmek mümkün değildi.
Geçmişteki uygulamalarda da partisiz diye seçilen cumhurbaşkanlarının hiçbirisi partisiz değildi. Belki bazıları bir partinin kurucusu ve genel başkanlığın yapmış değillerdi ama hepsinin de bir siyasi mensubiyeti vardı. Bunun da aslında yadırganacak bir yanı yoktu. Çünkü ille de tarafsız olunacak diye dayatılan uygulama hiçbir zaman istenen sonucu vermedi. Hatta bir de seçilmişlerin birtakım yetkilerinin elinden alınması, asker-sivil bürokrasinin belirleyici olmasının önünü açıyordu. Bu ise ister istemez siyaset üzerinde birtakım vesayet odaklarının etkisini artırıyordu. Bu köşede çeşitli kereler tarafsızlık değil, adil olmak esastır demiş, aslında hiç kimsenin tarafsız olmadığına/olamayacağına dikkat çekmiştim. Çünkü tarafsızlık allanıp pullanıp topluma kutsal bir kavram gibi sunulmuştu ama bu sunuluş birtakım odakların siyaset üzerindeki belirleyiciliğini anayasal bir zemine oturtmanın ötesinde anlam ifade etmiyordu. Her ferdin bir mensubiyeti vardır. Bu mensubiyet siyasi olabileceği gibi, ideolojik ve inanç noktasından olabilir. Bir insan düşünün ki, ben hiçbir ideolojiye, hiçbir siyasi partiye ve inanca mensup değilim, hepsinin karşısında tarafsızım desin. Bu mümkün müdür? Bu bakımdan özellikle devlet yönetiminde tarafsızlıktan çok adil olmak, yönetenlerin tüm fertlere karşı adil bir davranış sergilemesinin sağlanması esastır. Aksi halde, bir insan bir partinin kurucusu, genel başkanı ve lideri olacak ama ardından cumhurbaşkanı seçildiğinde bir anda tarafsız hale gelecek, böyle bir yaklaşım imkânsızı istemekten öte bir anlam ifade etmez. Belki toplumu kandırmaya yönelik bir ikiyüzlülük olabilir.
AK Parti kongresinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın genel başkanlığa seçilmesi iktidar yanlısı medyada genellikle, “Nerede kalmıştık!” başlığı altında verildi. Bu yaklaşım aslında fiili durumun hukuka uygun hale getirilmesinin bir ifadesiydi. Pazar günkü AK Parti kongresinin esas amacı, parti genel başkanını değiştirmekten öte, partiye yeni bir düzen vermek, önümüzdeki seçimlere hazırlamaktı. Çünkü Erdoğan hukuken parti lideri olmasa da AK Parti’nin lideriydi. Böyle olmasaydı, eski Başbakan Davutoğlu ile ters düştüğünde medya aracılığı ile, “O makama nasıl geldiğini unutma” diyebilir miydi? Bu çağrının hemen ardından Davutoğlu sessizce görevinden ayrılır mıydı? Kısacası, Erdoğan’ın partisi ile hiçbir alakası yokmuş da bu ilgi kongrede yeniden kurulmuş gibi bir hava estirilmesine hiç gerek yoktu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.