Ne ABD ne de AB ile bölgede sorunlar çözülmez!..
Başlığa bakarak olumsuz bir tavır içinde olduğum akla gelebilir. Hemen belirteyim ki ben de ABD ve AB ile ilişkilerin normal bir seyir takip etmesini, İslam dünyasına ve özellikle de ülkemize yönelik düşmanca tavırlarının son bulmasını arzu ederim. Ancak, bir iki yuvarlak gönül alma cümlesinin ardından insanımıza karşı ABD ve AB konusunda olumlu bir hava estirilmesini de doğru bulmuyorum. Çünkü böyle bir yaklaşım gerçeğin ifadesi olmaz. Olsa olsa gözlerimiz ve kulaklarımızı kapayarak gerçeği görmezden gelmeye çalışmak olabilir. Bu da boşu boşuna zaman kaybından öte gitmez. Diplomaside belki gerçekler görüldüğü halde görmezden gelmek bir taktik olabilir. Bir başka ifadeyle karşımızdakilerin tutum ve sözlerinden ne demek istedikleri anlaşıldığı halde anlamazdan gelmek, buna karşı olarak onların ne dediğinden çok bizim ne dediğimizin anlaşılmasına çalışmak da diplomasi de bir tavır olabilir. Ne var ki, özellikle AB kapısında 54 yıldan beri bekletiliyor oluşumuz bile AB ülkelerinin bizi aralarında görmek istemediklerini göstermeye yeter. Buna rağmen kapıda beklemeyi sürdürüyor oluşumuzun makul bir izahı olmaz.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Fransa ziyareti sırasında yapılan görüşmeler ve atılan imzalara rağmen Macron’un ifadesiyle AB ülkelerinin Türkiye’ye karşı şimdiye kadar sergiledikleri samimiyetten uzak ikiyüzlü tutumlarının değişmeyeceği açıkça görülmüştür. Bu hususun, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Fransa dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandırırken söyledikleri de açık ifadesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin sözlerini değerlendirirken, “Ben onun tam ne demek istediğini anlamak istemedim. Onların bizi anlamasına odaklanmayı tercih ettim. Ben ne demek istiyorum, o beni anlasın diye düşündüm. Temenni ederim ki bizi anlamışlardır” sözlerinin altı çizilmesi gerekiyor.
Peki, AB ülkelerinin Türkiye’yi anlamak gibi bir niyeti var mı? Bir başka ifadeyle gerçekten Türkiye’yi şimdiye kadar anlayamadılar da bundan sonra biraz daha gayret edersek kendimizi anlatabilecek miyiz? Şahsen, bizi anlamak gibi bir sorunları olmadığını düşünüyorum. Mesele anlamak istememelerinden ve bizi aralarında görmek istememelerinden kaynaklanıyor. Bizi farklı bir kültürün ve medeniyetin mensubu olarak görüyorlar ve birleşmenin kan uyumazlığına yol açacağını düşünüyorlar. Böyle olunca artık AB’ye kendimizi anlatabilmek için uğraşmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Çünkü AB’nin sergilediği tavır ve yapılan açıklamalar bizi kapıda bekletmeyi sürdüreceklerini gösteriyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın da ifadesiyle gerçekten Türkiye AB kapısında bekleyişinden yorulmuş, bunun da ötesinde arsız âşık durumuna düşmektedir. Mademki, “Ne olur alın diyecek halimiz yok” noktasına gelmişiz öyle ise o kapıyı beklemekten vazgeçtiğimizi ilan etmek durumundayız. Böyle bir ilan tüm AB ülkeleri ile ilişkiyi kesmek anlamına gelmeyeceğine göre AB’ye üye olmadan da Türkiye ayaklarının üzerinde durmasını sürdürecektir.
Durum bu noktada iken Kudüs sorununu AB ile çözebileceğimize inanmak ne derece gerçekçi bir değerlendirme olur doğrusu üzerende düşünülmesi gerekir. Çünkü artık biliyoruz ki zaman zaman AB ile ABD bir takım çıkar çatışmaları sebebiyle karşı karşıya geliyormuş görüntüsü verseler de, İslam dünyasına yönelik Haçlı-Siyonist ittifakı olarak birlikte hareket ediyorlar. Böyle olunca Kudüs sorununa AB ile bulunacak çözüm Filistinlilerin lehine olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.