İslam dünyası saldırı altında
Filistinlilere yönelik İsrail saldırısının sonuçları her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor. Çünkü iki binin üzerindeki yaralıdan bir kısmı yoğun bakıma ihtiyaç duyuyor. Gelen bilgilere göre gerçek mermilerle vurulan 54 Filistinli bitkisel hayata girmiş durumda. İki binin üzerindeki yaralı Filistinliden bin 359’unun gerçek mermi ile yaralandığı, bunların 79’unun kadın,155’inin de çocuk olduğu düşünüldüğünde İsrail’in kendini savunmak gibi bir derdi olmadığı, ABD ve AB ülkelerinden aldığı destek ile şuurlu ve planlı olarak soykırım uyguladığını görmemek mümkün değil.
Müslümanlara yönelik saldırıların planlı olarak yürütüldüğünü, bu işin Haçlı-Siyonist ittifakı ile birlikte yürütüldüğünü gördüğümüz an alınması gereken tedbirin boyutları net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Çünkü Müslümanların maruz kaldığı olaylar münferit saldırılar değil, topluca saldırı altındadırlar. Çünkü saldıranların dinleri ve dilleri ne olursa olsun, saldırı dünyanın neresinde gerçekleşirse gerçekleşsin, saldırıya uğrayanlar hep Müslümanlar. Bu bakımdan dünya Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar şeklinde Müslümanların farkında olmadığı bir ayrışıma uğramış durumda. Bu bakımdan genellikle Haçlı-Siyonist ittifakı olarak nitelendirdiğimiz bu birlik içinde başka dinlerin mensuplarının da yer almış olması işin aslını değiştirmiyor.
Dünyanın çeşitli köşelerinde yaşanan katliamlar karşısında İslam dünyasının yeterli tepkiyi göstermediğini, tepki veren ülkelerde de acının zamanla hafiflediği, tepkilerin sürekli olmadığını görüyoruz. Bir bakıma unutulmaya başlıyor. Hâlbuki tepkilerin süreklilik kazanması gerekiyor. Bununla da kalınmayarak tepkilerin eyleme, bir başka deyimle zalimlere karşı yaptırıma dönüşmesi gerekiyor. Katliama uğrayan, zulüm görenler hep Müslümanlar olduğuna göre bu toplu tepkiyi ve yaptırımı ortaya koyması gerekenler Müslümanlardır. Tepkilerin istenen neticeyi verebilmesi için de Müslümanların birlik oluşturması şarttır. Bu sağlanamadığı sürece kanlı katiller katliamlarını artırarak sürdüreceklerdir. Özellikle de Müslümanların Haçlı-Siyonist ittifakının çıkarlarını korumak üzere oluşturulmuş başta Birleşmiş Milletler örgütü olmak üzere uluslararası örgütlerlerden adalet beklemelerinin anlamsızlığı ortadadır. Müslümanlara yönelik saldırılar karşısında sıkça dile getirilen “insanlığın vicdanının sızladığı” değerlendirmesinden artık vazgeçmek durumundayız. Çünkü akan Müslüman kanı Haçlı-Siyonist ittifakı mensuplarının yüreğini sızlatmıyor/sızlamıyor. Eğer, akan Müslüman kanı dünyanın diğer kesiminin vicdanını sızlatmış olsaydı benzer olayların tekrar tekrar yaşanmaması gerekirdi. Devam ettiğine göre bırakın Haçlı-Siyonist ittifakının vicdanının sızlamasını, akan kandan sadistçe zevk aldıkları gerçeği görülerek karşı harekete geçilmesi icap ediyor.
Çünkü yaşanan acılar sadece dünyanın belli bir bölgesiyle sınırlı değildir. İslam dünyasının tamamı bir saldırıyla karşı karşıyadır. Sadece Afganistan, Irak ve Suriye’de Haçlı-Siyonist planının uygulanması sonucunda son yıllarda hayatını kaybeden Müslümanların sayısının milyonlarla ifade edildiğini unutmamak lazım. Myanmar Müslümanlarının yurtlarından sürülmesi, bir çoğunun sürgün yollarında hayatını kaybettiğini, evlerinin, köylerinin yıkıldığını, yüz binlerce Müslüman’ın sığındıkları Bangladeş’te de kabul görmediklerini, bir an evvel geri dönmelerinin istediği hatırlandığında öncelikli olarak Müslümanların birlik oluşturması gerektiğini, Haçlı-Siyonist ittifakına hoş görünmek adına sergiledikleri tepkisizlikten kurtulmaları gerekiyor. Unutulmasın ki, İslam düşmanları için hedef sadece bir ülke değil, İslam dünyası tehdit altındadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.