Senin gibi düşünmeyeceğim, ülkeyi de terk etmeyeceğim!
Başbakan Erdoğan ayaküstü önce "Tek devlete çarşı çıkana bu ülkede yer yok" ardından da "Eğer siz vatandaşın hayatına kastederseniz, onun da elinde böyle bir tedbiri alma imkanı (Yani silah alma imkanı) varsa kendisini savunma yoluna gidecektir" sözleri günlerden beri gündemi işgal ediyor. Beni her iki sözün doğru ya da yanlışlığı fazlaca ilgilendirmiyor. Önemli olan devleti yönetme noktasında bulunan kişinin bu tür sözler edip edemeyeceğidir. Buna hakkının olup olmadığıdır.
Tek devlete karşı çıkmak kanunen suçtur. Yani ülkenin bölünmesini istemektir. O zaman yapılacak iş bu tür bir çabanın içinde oldukları düşünülenlerin devlet olarak yakasına yapışmak, gerekli mercilere sevketmektir. Bunun için de delil gerekir. Fikrini beğenmediğin kişileri ülkeyi terketmeye çağırmak kesinlikle yanlıştır. Hele hele bir Başbakan'ın düşüncesini beğenmediklerini ülkeyi terketmeye çağırması katmerli yanlış olur. Bunları yazıyorum diye birileri çıkıp da "Sen de mi ülkenin parçalanmasını istiyorsun" diyecek olursa vereceğim cevap "Ya art niyetlisiniz ya da geri zekalı " olur. Biz yıllardan beri güçlü ve lider bir Türkiye özlemi ile yaşadık. Ölene kadar da bu hayalimizi sürdüreceğiz. Çünkü bu ülkeyi seviyoruz. Benim itirazım ülke sevgisinin sadece kendilerine has sananlara ve bu sevgiyi başkalarına çok görenleredir.
60'lı yıllarda lise ve üniversite öğrencisiydim. Öğrenci olaylarının tüm ülkeyi sardığı, okulların işgal edildiği, fikrin karşı gruplara zor kullanarak, okuma hakları engellenerek kabul ettirme yıllarıydı. O yıllarda bir de sağcı öğrencilerin her toplantı, gösteri ve yürüyüşte attığı "Komünistler Moskova'ya" sloganı çok yaygındı... Buna karşılık solcu öğrenciler de sağcıları bu ülkede görmek istemiyorlardı... Yani sağ hakim olursa solun, sol hakim olursa sağın kökünü kazımak niyetindeydi... Çünkü, birbirlerini vatan haini olarak görüyorlardı.
Müdahaleler birbirini takip etti, düşüncelerde bir takım değişiklikler oluşmaya başladı... 1980 darbesinin ardından da her fikrin üzerinden bir silindir geçti ideolojiler asli şeklini kaybetti ve hepsi birbirine benzemeye başladı. Bu arada ideolojiler birbirine benzer hale gelirken islami hassasiyeti ön planda tutan oluşum hız kazandı. İşte bu noktada İran'da yaşanan İslam Devrimi'nin de etkisiyle laikçiler bu defa sokaklara dökülüp "Mollalar İran'a", "Şeriatçılar Suudi Arabistan'a" gibi sloganlar atmaya başladılar. Yani 60'lı yılların sağcılarının solcuları, solcuların da sağcıları ülkeyi terketmesini istemeleri gibi bir davranış bu defa laik cephenin ana sloganı oluverdi.
Bu yöndeki gelişmeler 28 Şubat sürecinde zirve yaptı. Laikçilerin kin ve öfkesi her gün sokaklara taşar oldu. Ne zamanki bazı gelişmelerin, hatta öldürme olaylarının laikçileri müslümanlara karşı kışkırtmak için belli merkezlerden tezgahlandığı anlaşıldı sokaklarda "Mollalar İran'a" ya da "Şeriatçılar Suudi Arabistan'a" sloganları atılmaz oldu.
İşte böyle bir noktada bu defa da Başbakan Erdoğan devreye girdi ve DTP'lileri hedef alarak bu ülkede yerlerinin olmadığını söyledi. Yani 40 yıl önce ile 40 yıl sonrası arasında pek bir farkın olmadığı, farklılıklara tahammül hususunda ciddi bir gelişme sağlanamadığı görüldü.
Halbuki dün de bugün de fikrini beğenmediğimiz insanların bu ülkeyi terketmelerini istemek yerine farklılıklara rağmen birlikte yaşamaya çaba göstersek, bunu öğrenmeye çalışsaydık demokrasi ve özgürlükler açısından bugün çok daha iyi bir noktada olabilirdik.
Tüm demokrasi ve özgürlük isteklerine karşılık 40 yılda bir arpa boyu yol alamadığımızı görmek insanı üzüyor.
Kimse başkaları ile aynı şeyleri düşünmek zorunda olmadığı gibi, kimsenin de kendisi gibi düşünmeyenleri ülkeyi terketmelerini isteme hakkı yoktur. Bu ülke hepimizin vatanıdır... Suç işleyen varsa onun cezası ülkeden atmak değildir. Hiçbir hukuk kuralında kimseye bu hakkı verilmemiştir.
Sanıyorum ülkeyi yönetirken suçluların kanunlar çerçevesinde yakalanması ve cezalarının verilmesi yöneticiler açısından da zor geliyor onlar da kendilerine göre suçlu gördüklerini ülkeyi terketmeye çağırıyorlar.
Bu mantık ile demokrasi ve özgürlükler yolunda ilerleme sağlamak mümkün olmaz... Olsa olsa hangi fikrin mensupları yönetimi ele geçirirlerse onların düşüncesinin egemenliği, diktatörlüğü gündeme gelir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.